Bodrum Editör'ün Seçimi Yazarlar

KARLAR ERİMEDEN

Geçtiğimiz gün eskilerin 40 senede bir olur dediği bir doğa olayı yaşadık Bodrum’a kar yağdı. Hatırladığım 1979 kışında bir gün yine Bodrum’a kar yağmıştı sabaha karşı, o zaman tüm Bodrum..

KARLAR ERİMEDEN
Ali DİZDAR

Geçtiğimiz gün eskilerin 40 senede bir olur dediği bir doğa olayı yaşadık Bodrum’a kar yağdı. Hatırladığım 1979 kışında bir gün yine Bodrum’a kar yağmıştı sabaha karşı, o zaman tüm Bodrum ve çevresi mandalina bahçeleri ile bezeli olduğundan ağaçların üzeri karla kaplanmıştı. Benim gibi gece uyumayanlar doya doya seyrettiler, günün aydınlanması ile eriyip yok olmuştu. Görüp göreceğimiz o kadardı. 1987 de de yağdı diyorlar ancak ben yoktum bilmiyorum.
Bizler kar görmeden büyüyen çocuklardık, kasabamıza gelen nakliye kamyonlarının üzerinde erimemiş karları görmüşlüğümüz vardı. Bazen sinemada seyretmiş, kartpostal ve gazetelerde fotoğrafını görmüştük. Mahallede kar topu oynayamadık, kardan adam da yapamadık, karda kayıp kolumuzu bacağımızı da kıramadık, ta ki şehirlere okumaya gidene kadar.
Bodrum’dan uzak yaşadığım 26 yıl boyunca çok defa haşır neşir olsam da Bodrum’da tepeme kar yağması çok canti bir olay. Geçtiğimiz 25 Ocak günü acabalarla beklediğim kar nihayet tepeme yağdı. Özellikle bekledim lapa lapa yağışını seyredip üstüme başıma kar biriktirdim. Ne yazık ki kardan adam yapma yaşım geçmiş. Gece vakti fotoğraf makinasıyla bir o yana bir bu yana koşuşturup kar fotoları çektim. Şanslıydım kar yağması daha olası bir yörede ikamet etmekteydim, Bodrum merkezinde bu kadar şanslı olamazdık.
Ölmeden bu da oldu diye düşünürken sabah olunca karlar erimeden biraz fotoğraf çekebilecek miyim diye düşünürken. KARLAR ERİMEDEN söylemi beni eskilere götürüverdi birden.
Çok sıkça duyarsınız “Bodurum Bodurum İki Düggan Bi furun Peynir Ekmek Yiye Yiye Ne Ağız Kaldı Ne Burun” … Değildi işte…. Kar görmüyorduk ancak sinemamız vardı, haftada bir film değişir, turneye çıkan tiyatrolar, ses sanatçıları illaki Bodrum’a da uğrar izleme imkânı bulurduk. Bedia Akartürk kasabamıza çok sık gelir konserler verirdi. Bazen illüzyonist gelir gösteri yapardı. Babamdan dolayı bizler de bunları seyretmekten mahrum kalmazdık.
Her yıl en az bir kere cambaz gelir, bazen panayır kurulur, deve güreşleri, pehlivan güreşleri illaki olurdu. Deve güreşleri, şimdiki çarşının orta yerinde altı kapalı otopark olan keşmekeşlik. Bizim top sahası dediğimiz zamanının futbol sahası, pazar yeri ve sonradan otogar olan meydanda olur, yağlı güreşler kalenin kuzey hendeği denilen şimdiki konser sahasında, çim sahası gibi olan çayırda yapılırdı.
Kasabaya cambaz geldiğinde ahaliye haber vermek, cezbederek müşteri toplamak için palyaço kılığına giren cambaz ayaklarına 4-5 metrelik tahta bacak ekleyerek davul zurna eşliğinde Bodrum’u turlardı. Palyaço kılığına girmiş cambaz tahtadan bacaklarla yürürken elektrik tellerine takılmamak için tellerin altından eğilerek geçerken zorlanır bize heyecan olur, bazen cambazın geçeceği yerlerde elektrikler kesilirdi. Uzun Tahta bacaklarını yerlere kadar uzanan rengarenk kumaşlardan yapılmış pantolonla gizleyen palyaçonun sanki 4 metre bacakları var gibi yürüyüşü biz mahalle çocuklarını konvoy halinde arkasından takip ettirirdi.
Minik bir sirk hüviyetindeki bu cambaz organizasyonu top sahasının ortasına kurulur, gösteriler gece yapılırdı. Cambazhane dediğimiz bu kurulum yüksekçe dikilmiş iki direk arasına gerilmiş bir tel ve yakında kurulmuş bir çadırdan ibaretti. Cambaz ve yardımcısı önce palyaço kılığında meydanda komik pantomim ve şovlar sergiler ardından tel üzerinde yürüyerek birkaç gösteri yapardı. O zamandan aklımda kalmış palyaço tekerlemesi…
Babamdan Miras kaldı
Onu da genç kızlar aldı
Genç kızların uğruna
Ayağımda pantolon kalmadı
Oy dingala dingala
Kömür de koydum mangala,
Ayşe de Fatma dostum var
Çalkala palyaçom çalkala.
Palyaço bu tekerlemeyi hem yerde gösteri yaparken hem de tel üzerinde yürürken söylerdi.
Kasaba ahalisi bizler iki direkle gerilmiş tel düzeneğinin etrafında çember oluşturmuş seyirciler yerdeki palyaço şovunda bol bol güler tel üzerinde yürüyüşlerinde heyecan yaşardık. Gösteri arasında ve sonunda palyaço yardımcısı şapkayı halka uzatarak bahşiş toplardı. Gerçi bahşiş toplanma esnasında seyirciler birden azalırdı ancak yine de yeterli hasılat toplarlardı zannederim.
Yıllar ilerledikçe bu cambazhane organizasyonları genişlemeye ve çeşitlenmeye başlamış kumar makinaları, çekiliş stantları, sigara paketlerine kasnak atma masaları, korku tünelleri, garip hayvan çadırları, gibi fonksiyonlar eklenerek uzun süreli kurulan eğlence mekanları haline gelmişti.
Karlar erimeden fotoğrafını çekmek isteğimin çağrıştırdığı BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN tiyatro oyununun ilk versiyonunu turneye gelen bir organizasyon sayesinde yıkılan kilisenin bulunduğu meydandaki TUGUTREİS sinema salonunda izlemiştim. İzlediğim ilk tiyatroydu, zannederim 1965-66 yılları olmalı. İzleyenler ya da hatırlayanlar bilir, BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN 1965 yılında Cevat Fehmi BAŞKUT tarafından tiyatro oyunu olarak yazılmış, çeşitli tiyatrolarca da oynanmıştır. Birincisi Fikret Hakan başrolünde ikincisi Kemal Sunal baş rolünde iki sinema filmi olarak da uyarlanmıştır.
Olay, kış şartlarının çetin geçtiği bir Anadolu kasabasında geçer. Ülkede yaşanan 1960 darbesinden sonra akıl hastanesinden kaçan hastalar, Ankara’dan atandıklarını iddia ederek Kaymakam ve diğer idarecileri tımarhaneye kapatıp ilçe yönetimine el koyarlar. Darbe nedeniyle bu görev değişikliği normal karşılandığı için durumdan kimse şüphe duymaz. Kar yolları da kapamış, her yer buzla kaplanmış, yeni kaymakamın telgraf ve telefon hatlarını da kestiğinden ilçenin dış dünya ile tüm bağları kesilmiştir.
Kaymakam, kısa sürede ilçedeki sorunları çözmeye başlar. Halkı yönetime katar. Yolların onarımı, aşevi yapılması gibi tüm konularda halkla birlikte çalışır. Dağdaki eşkıya ile savaşıp kasabayı eşkıyadan kurtarır. Üçkağıtçı tacirleri yola getirip zenginlerden para toplar. Devlet kurumlarındaki hantal yapıyı iyileştirip bürokrasiyi ortadan kaldırır. Dış dünya ile irtibat kurulduğunda olacakları bilen Kaymakam tüm bunları yaparken sürekli buzlar çözülmeden tüm işlerin bitmesini gerektiğini söyler durur.
Bu yeni Kaymakamın yönetimi halk tarafından takdir edilir. Fakat zenginler ve eski düzeni savunan memurlar kaymakamdan rahatsızdırlar. Karlar eriyip ilçe ile merkez arasındaki bağlantı yeniden kurulduğunda zengin tabaka isyan çıktığını belirterek merkezî kolluk kuvvetlerini ilçeye çağırır. Her şey anlaşılır akıl hastaları yakalanır ancak halk akıl hastası kaymakamın gitmesini istemez eyleme bile kalkışırlar.
Ben sabaha kadar karlar erimesin diye dua ederken bu konular dolandı durdu kafamda. Neyse ki karlar erimeden yetiştim fotoğraf çekmeye, köyde ahali de kar topu oynayıp kardan adam yapmaya yetişti karlar erimeden. Daha fazlasına da gerek yok, zaten yeterince soğuk oluyor…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL