Yazarlar

Ulusal Kanser Haftasına Özel bir Öykü-Makale

“Ne de çabuk geçti hayat, değil mi Sebastian?” diye fısıldadım yavaşça sobanın yanındaki kıl yumağına doğru. Kadife kılıflı minderinde uzanmış bana doğru bakıyor Sebastian, siyah – beyaz ipek tüylü kuyruğunu..

Ulusal Kanser Haftasına Özel bir Öykü-Makale
Uğur Aybatan Mavi Yolculuk
Uğur AYBATAN

Ne de çabuk geçti hayat, değil mi Sebastian?” diye fısıldadım yavaşça sobanın yanındaki kıl yumağına doğru.

Kadife kılıflı minderinde uzanmış bana doğru bakıyor Sebastian, siyah – beyaz ipek tüylü kuyruğunu halay başı gibi sallıyor boyuna beni selamlarcasına.

Kendi cüssesinin neredeyse yarısı kadar sarkan memelerinden akan krem renkli cerahata takıldı gözüm. Beni görmek için diktiği yumuşacık başını havada tutamadı daha fazla ve saldı aşağıya. Hafifçe miyavlıyor ama dermanı yok daha fazlasına.

Bir sigara yakıyorum, bilmem bu kaç milyonuncu. Çektim içime dumanı, ciğerlerimi doldurdum iyice. Sonra saldım uzun beyaz bulut gibi, yarısı ağzımdan – kalanını da burnumdan. Ah o nöbetler yok mu – o nöbetler..!? Yüreğimi yerinden söken öksürükler sarsıyor bedenimi, inliyor odam. Beyaz perdeli penceremden göz kırpıyor çoban yıldızı, halimize acıyaraktan.

80’li yıllara kaydı aklım bir an, ne güzeldi o sabahlara kadar süren kalabalık yeni yıl kutlamaları. Cümbür cemaat eğlenceler masanın etrafında, göz gözü görmez dumandan – solurduk çoluk çocuk.

“Bi fırttan ne çıkar?!” dedi çıraklığını yaptığım kalfa… Tahta çubuklardan cigara yapıp gizli gizli kalfaların içişlerini taklit ederken parmaklarım tütün kokar oldu sonunda. Cebimde de fiyakalı bir paket her daim.

O gün bugündür arkadaşız kendisiyle, hem de en sıkısından. Dumanlar anlar halimi, havaya çizer hislerimi. Derin ve sessiz bir sohbet geçer aramızda her saat başı.

Yaklaştım yanına, “çocukların nerede?” diye sordum Sebastian’ a o güzel başını okşayarak.

Derin bir soluk saldı Sebastian, kehribar sarısı gözlerinden süzülen iki damla yaş…

Duvarda asılı boy aynasına ilişti gözüm, ne kadar da zayıflamışım. Giysilerin içinde yüzüyorum adeta. Nerede o kaslı, güçlü kollarım. Bir nobet daha geliyor, bunu hissediyorum. Sebastian’ a kibarlık olsun diye elimle ağzımı kapatıyorum, avucum kanla doluyor.

Sonra koşuyorum doktor doktor… Çekmediğim çile kalmıyor, boğazımdan ciğerlerime canlı canlı inen endoskopi hortumundan tutun da yüksek radyasyonlu PET/CT taramalarına kadar neler neler.

Günlerce yanıma yaklaşması yasaklandı insanların ama nereden bilsinler, gelip sarılıyorlar sevdiklerinden. Yanımdan geçenlerin tüylerini çekiyorum kendime doğru adeta bir mıknatıs gibi.

Hastane odalarında kemolu geceler bitmek bilmiyor, dumanlı hatıralarıma sarılıyorum sıkıca. “Ha gayret Uğur! Şu kapıdan bi çıksam dışarı, koşarak geçeceğim koridorları, atacağım kendimi dışarı.”

Ama nerdee… Kolumu bile kıpırdatamıyorum.

“Hadi Uğur reis! Kaldır şu kollarını, dönüver şurada bi tur Muğla zeybeği… Allah nazardan saklasın seni e mi… Unuttun mu yoksa o mavi yolculukta şaklabanlık yaptığın bol eğlenceli doyumsuz geceleri?…”

Ne evde rahat var artık ne de yolda, alıcı kuşlar yolda biliyorum.

“Yetiş doktor! Nefes alamıyorum, kan harlıyor boğazımdan…”

Ne yana yatsam sanki ciğerlerim yığılıyor o tarafa.

“Allah’ ım!!! Bu ne ızdırap… Ne zaman bitecek bu korkunç ağrılar!??? Aaah!!!”

Rüyaya dalıyorum kaçamak bir uykuda, bakımlı bir zeytin ağacının gölgesindeyim.

“Zayidem, sen misin o uzaktan gelen buğulu??? Beyaz gelinlik ne de güzel yakışmış o dal gibi bedenine…”

“Mevsim güz olmuş, olgunlaşmış kara zeytinler dökülüyor üzerime. Sebastian, buz gibi olmuşsun kızım. Gel ısın biraz sokul da göğsüme…”

Toplum olarak kanser konusunda farkındalığımızın sağlanması ve bu bilincin geliştirilmesi amacıyla ülkemizde her yıl “1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası” olarak kabul edilmekte.

Toplumun her kesimi açısından önemi giderek artan kanser hastalığına karşı farkındalığımızı artırmak adına bunu bir anma haftası gibi algılamak yerine yıl boyunca muhtelif etkinliklerle akıllara kazımak daha etkin bir savaş gücü olacaktır.

Taramaların zamanında ve aksatılmadan sürdürülmesini önemsemeli, bu kötü olasılığın akıllarda kalması için çaba göstermeli.

Bu acımasız nusubetin yükü dünya çapında her geçen gün artış göstermekte, ilaç baronlarının yüzü daha da çok gülmekte.

Yediğimiz hormonlu gıdalardan tutunda soluduğumuz zehirli havaya kadar bir dolu faktör, bu nusubetten gelen ölümlerin yüzdesini her geçen gün kat be kat artırmaktadır.

Genetik faktörlere de bağlı olarak gelişebileceğini ön görerek en ufak bir şüphede tıpbın kapısını çalmalı, zarar yok – giden para olsun.

“Kanserden korunmak için neler yapılabilir?” konusunda kalem kalem yazmama gerek yok sanırım, zira ben de kopya çekmiş olacağım.

Uzun lafın kısası, bilinçli davranmak ve ışığı yaymak – takip edilebilecek en doğru yol.

Unutmayın! Erken teşhis hayat kurtarır. Ve yaşamak değerlidir.

Sağlık dolu günlerinizde çok mutlu olabilmeniz dileklerimle, hoşça kalın…

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL