İasoslular, The Bodrum Cup serüvencilerine hayata, gümüş pullu balığa, yunusun sırtındaki Hermias’a ölüm fermanı manası taşıyan uğursuz fotoğrafı gösterdiler.
Aklını susturup, yüzünü deliliğe çevirenlerin tuzun içerisinde iyot kokulu bir hülyası her daim saklıda durur. Rota hep o hülyaya dairdir. O sebepten Poseidon denizi, yaşam ile ölüm arasında bir sınır beller. Denizcide sınırı tanımaz, sınır ötesini arar. Çoğu zaman ölü bir zamanın atlasına düşse de demir alışlar, Poseidon evlatları bu arayıştan asla vazgeçmezler. Bilir ki; vazgeçiş kaybetmektir. Vazgeçişlerde değil, mavinin gizemli içine çeken serüveninde kaybolur deniz insanı. 37 yıldır The Bodrum Cup’ta Poseidon evlatlarının binlercesi bu serüvenin peşinde koşmaktan vazgeçmedi. İçindeki yabancıyı alışıldık limanda bırakıp, dingin bir ruhla rota çizdi yeniden varoluşa. Karanlık bir denizde her şey olmak isterken, hiçbir şey olmayı da göze alır.
37. yılın ikinci gününde deryalıkların düş gezginleri suyun içerisinden uç vermiş topraklara ulaştılar. Poseidon soyundan Argos’un; “Burası denizle konuşan insanların yurdu olacak” dediği limana demir attılar. İngiliz arkeolog buraya demir attığında ağzından ilk; “İasos’ta insan, zamanın akmadığına inanır. Balıkçının ağına düşen gümüş pullu kefal, sanki 2500 yıldır aynı denizi soluyor gibidir” sözcükleri dökülüyor. Gümüş pullu kefal ağdan, balıkçının avuçlarına geçtiğinde ilginç bir metafor yaşanır. Gümüş pullu kefal ile balıkçı göz göze gelirler. Balıkçı, o gümüş pullu balığın binlerce yıllık bir sırrı, gizemi taşıdığını düşünür. Ve tereddüt etmeden denize bırakır. Balık derinliklere doğru yol alırken ardında bir ışık hüzmesi bırakır. İasoslular antik çağdan bu yana o gümüş pullu kefalin ardında bıraktığı ışık hüzmesini takip ederler denizde. Ama şimdi o ışık huzmesi Antik Liman’da karartılmak isteniyor. Haraminin birisinin aklına o limandan maden taşımak düşmüş. Saraydan limanın idamına fetva çıkarmak elbette çok zor değildi. Çıkarmış da. İasoslu gümüş pullu kefal ile göz göze geldiğinde denizde yeni bir yaşam başlamıştı. Harami paranın, betonun, dolgunun körleştiren yüzü ile göz göze geldiğinde ise liman için ölüm çanları çalmaya başlamıştı bile. Yaşam savunucuları ise gümüş pullu kefal ile göz göze kalmakta ısrarcı idi.
İasoslular, The Bodrum Cup serüvencilerine hayata, gümüş pullu balığa, yunusun sırtındaki Hermias’a ölüm fermanı manası taşıyan uğursuz fotoğrafı gösterdiler. Denizciler o fotoğraftan gözlerini ayırmadılar. Öfkeyle baktılar vicdansızlığa, hayata düşmanlığa, madenin yürek üşüten metal soğukluğuna. Ve tarihsel anımsatmada bulundu The Bodrum Cup serüvencileri. İasos hiç bir korsan saldırısına boyun eğmemişti ki… M.Ö. 3000 yılına dayanan yani 5000 yıllık geleneğe yaslanmış bir direniş kentiydi İasos. Yunus bu limanda Hermias’ı ölümde dahi yalnız bırakmamıştı. Kıyıya birlikte çıkıp, birlikte sonsuzluğa yol aldılar. İasos halen Hermias ile yunusun ölümsüzlüğünü kutsal bir yük gibi denizinde taşır iken, hangi ölüm fermanına boyun eğerdi acaba? İasos elbette yaralı ama yaralarını iyileştirecek merhemini de kendi sularından süzecek. Poseidon o zaman da deniz yürekli insanlara fırtınasız bir hayat vaat etmemişti. Bugünde Poseidon’un evlatları fırtına da yol alabilme ustası oldular. Fırtına yıkım değil, yol alış habercisi oldu serüvencilere. Gümüş pullu kefal, İasos’taki bu döne döne gelen kalleş fırtınada da teslim olmayışın gizemini taşımakta halen.
Yanaşacak limanını belli olmayanın yelkenini hiçbir rüzgar dolduramaz. Poseidon’un evlatlarının limanı belliydi ve İasos’a rota kurdular. O sebepten yelkenlerini hayata sevdalığın, maviye tutkunun rüzgarıyla doldurdu. Limana girerken de; 5000 yıllık tekrarı seslendirdiler. “İasos cennet kalsın” dediler. İasos’ta yunusun da, Hermias’ın da, gümüş pullu kefalin de kardeşi vardı. İasos’un bu bereketli denizinin de, topraklarının da üstü sahipsiz değildi. Korsan gemileri İasos’a yanaşamayacak elbette. Bugün olduğu gibi İasos sonsuza değin, kırlangıç gibi sularında süzülen yelkenlileri ağırlayacak. Yeryüzünde ikinci bir İasos yok. Ölüme ferman değil, yelkenle yol alan yaşama davet limanıdır İasos.
Bu antik kent, yürek yıkıntılarını da denizinde taşır. Bu denizin bir başka farklılığı; Göksel oluşuyla ilintilidir. Ayın şavkının limana düşüşü, büyüleyici Göksel bir gösteriye dönüşür. Gök ve deniz adeta birbirlerine değerler. Göksel olan hiçbir madene ışıltı vermediği gibi metal soğukluktan da sakınır kendisini. Gökyüzünün ve denizin muhteşem buluşması, sonsuza değin İasos’un yaşama sevinciyle örtüşecektir. Bu sevinci en çok da Poseidon’un evlatları yürekte hisseder. O sebepten Poseidon’un evlatları biraz da İasoslu’dur.
Yazan: Ayhan Karahan
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)