xbodrum
xb-banner-2025
boat_show_970x250
Yazarlar

Güle Güle Hakan…

Ayhan Karahan yazdı… Melankolik bulutların yüklendiği zaman akşamın alacasında koyulaşırken, içimizdeki bıçak keskini kesişmenin payına güz hüznü düşüyor. Bu mevsimde yalanlar sığınak olmaktan çıkıyor. Korkulan yüzleşme anında, bakılan aynalar gerçeği..

Güle Güle Hakan…

Ayhan Karahan yazdı…

Melankolik bulutların yüklendiği zaman akşamın alacasında koyulaşırken, içimizdeki bıçak keskini kesişmenin payına güz hüznü düşüyor. Bu mevsimde yalanlar sığınak olmaktan çıkıyor. Korkulan yüzleşme anında, bakılan aynalar gerçeği aşağılara çekiyor. Herkes birbirine temas ediyor ama havada insan sıcağından ırak, yıldızsız bir iklim ağırlığı var. Yaralarını saklayanların iç sızıları daha bir büyüyor, mutluluğa vakti olmayanların evrende var ettikleri boşlukta. Yıldızlarsa bu güz soğumasının etkisinden olsa gerek; ısınmak için, birbirlerine daha bir sokulurlar. Peki bizim titreyen yüreğimiz nasıl ısınacak. Hele de en karanlık gecelerde, gökyüzünün en parlak yıldızları bir bir kayarken. O lanetli geceler yeryüzünün biraz daha ıssızlaştığını, ruhun  en yaralı yerinde hissettirir. İyi insanlar belki biraz da bu nedenle güzden değil, bahardan yanadır. Hatta savdalılarına olan önemseyişlerini; “Hayatımda yüz bahar olsa, ne fayda sensiz” diyerek de anlatırlar. Yani bir değil, iki değil, üç değil. Yüz bahar olsa manasız onsuz.

Güz Mevsiminde Korkuyu Kerbela’da Bırakmak

Güz mevsiminin bu ayında neler yaşanmadı ki? 8 Ekim 1978’de 7 Türkiye İşçi Partili yoldaşımızı anarken, iki gün sonrasında da Ankara Gar Katliamı’nda katledilen yüreklerimize ağıtlar yaktık. Acımız ve öfkemiz 10 yıl öncesi denli tazeliğini, diriliğini koruyordu. Kan kokulu kalleşliğin tetiği Suriye’den çekilmişti. “Sınırlarımızda bizden habersiz kuş uçmaz” diyenler de esasen bize bilmediğimiz bir gerçeği itiraf etmiyorlardı elbette. Gar katliamında yitirdiklerimizin anmasının gece yarısına doğru acı haber bu kez Esenyurt’tangelmişti. Yürek dağlanmamızın adı Hakan Tosun olmuştu. Tetikçiler Hakan’ımızın üzerindeki kimliği, cep telefonunu, kamerasını, cüzdanını da almışlardı. Uzun uğraşlar sonrası cansız bedenine ulaşılabildi. Bizlerde önce; “Hakan nerede”, sonrasında; “Hakan’a ne oldu” dedik doğallıkla. İçimizdeki yangın tüm soru işaretlerini de yakıyordu. O yangınımız değil mi ki; Kerbela’da dahi karanlık bir iz bırakmadı. Değişmeyen gerçek ise günümüzün hayata düşman yezitleri, Kerbela’nın alçak Yezid’ininizinden vazgeçemezler.

6-Mayıs-1972 bizlerin en unutamadığız zamanlardandır. O gün Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan’a sorar; “Korkuyor musun Dede?” Yanıt çok sade: “Biz korkuyu Kerbela’da bıraktık Deniz yoldaş.” (Bu arada Hüseyin İnan, Alevi kökenli olduğundan, yoldaşları; “Dede” derlerdi yüce gönüllüye.)

Onlar Tükenmekte Öldürdükçe.

Korkuyu Kerbela’da bırakanların safında olmak çok da yakışıyordu Hakan canımıza. Acıları kayıt altına alırken, acının kendisinin fotoğrafı olmak. Çok suçluydu. “Ağaçlar ölmesin, kuşlar yaşasın, doğa katledilmesin” dedi. Bedelini öderken de asla diz çökmedi. Son nefesine değine omurgasında en ufak bir kırılma olmadı. Ölüme inat yaşamı bu bereketli topraklar üzerine. Son nefesini verirken de; bu soylu ve asil uğraşından vazgeçmedi. Tüm organlarını bağışladı. Ölümüne inat böylesi bir hikaye olsa gerek. Ölümüne iyi, doğru, güzel olandan ve yaşatmaktan vazgeçmemek. Ataol Behramoğlu; Cellat uyandı yatağında bir gece/ ‘Tanrım’  dedi  ‘Bu ne zor bilmece :/ Öldürdükçe çoğalıyor adamlar/ Ben tükenmekteyim öldürdükçe…”dizeleriyle sadece şiir yazmış değil, aynı zamanda durum tespiti de yapmışa benzer.


Ekmek, Gül Ve Hürriyet Günlerinde Buluşacağız Elbet.

Hakan bugün Saat 13.00’te Nurtepe Cemevi’ndekitörenin ardından Ayazağa Mezarlığı’nda seni sonsuzluğa uğurlaşmış olacağız. Bu elbette bir veda olmayacak. Zaten göreceksin. Yüreğin ha kezakavgada atıyor olacak. Direnişin muhteşem akışını damarlarında hissedeceksin. Dünya döndükçe asla vedalaşmayacağız da. Akbelen’deki zeytinin bereketini ve ormanındaki çamların fısıltılarını duyacaksın. Kaz Dağlarındaki kınalı kekliğin seher vaktindeki sesiyle gözünü açacaksın güne. Kurtderesi’ndeki narenciyelerin kokusunu çekeceksin ciğerlerine. Validebağ Korusu’ndaki anıt ağaçların el sallayışını karşılıksız bırakmayacaksın elbette. Bergama-Kozak Yaylası’nda kuzuların meleyişini dinlemeden hiç yol alınır mıydı? Bugün Türkiye Gazeteciler Cemiyeti şu ana katledilmiş olan 67 gazetecinin yanına seninde fotoğrafını koymuş olacak. Sen o panoyu çok da dikkate alma. Sana bunu bir ara buluştuğumuz bir kavga alnında izah ederim. Zaten bizim buluşmalarımız hiç eksik olmayacak. En güzeli de; ekmek, gül ve hürriyet günlerinde gerçekleşecek. Nazım’ın dediği gibi: “Hep bir ağızdan türkü söyleyip hep beraber sulardan çekmek ağı, demiri oy gibi işleyip hep beraberhep beraber sürebilmek toprağı, ballı incirleri hep beraber yiyebilmek, yârin yanağından gayrı her şeyde her yerde hep beraber! diyebilmek için…” buluşacağız. Güle güle Hakan. Güle güle

Ayhan Karahan

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL