Yazarlar

ANTİK TİYATRO – MODERN TİYATRO

Bodrum Antik Tiyatroyu yalayarak geçen çift şeritli asfaltın ortasındaki refüjde kurumuş dirfillerle koyunları otlatıyorum. Ortalıkta kimseler yok, evler o kadar seyrek ki bir kaşık tuz lâzım olsa evden eve bağırmadan..

ANTİK TİYATRO – MODERN TİYATRO
uğur aybatan yazıları
Uğur Aybatan

Bodrum Antik Tiyatroyu yalayarak geçen çift şeritli asfaltın ortasındaki refüjde kurumuş dirfillerle koyunları otlatıyorum.

Ortalıkta kimseler yok, evler o kadar seyrek ki bir kaşık tuz lâzım olsa evden eve bağırmadan birbirini duymak adeta imkansız.
Araba yok denecek kadar az geçiyor yoldan, belki yarım saatte bir – tek bir araç. Herkes işinde gücünce, üretiyor Bodrum

Öğlenin kızıl sıcağında, yarımadanın batısında, güneşin Temmuz ayında battığı noktada dehşet verici bir patlama ve müthiş bir hızla yayılan ateş topu yükseliyor göğe, gözleri kör eden mor ötesi bir ışın…

Patlamanın etkisiyle oluşan şok dalgası kuru otlarla kaplı sararmış dağları yamuşur yumuşur yapıyor sonsuzlukla gürleyen devasa alevler oraları harlamadan önce.

Her şey uçuşuyor, mandalinler – limonlar… Asırlık dut ağaçları, ulu boylu selviler, yeni yapılmış kocaman kiremit çatılı evler, yalıdaki kayıklar, bir sürü bisiklet, kurumuş körek sapları, hatta bir çift Akdeniz foku ve kocaman bir yunus – ne varsa yerde, denizde hepsi- havada birer karartı….

Yarımadanın üzerine binlerce ton benzin dökülmüşte en ucundan eteşe verilmiş sanki, patlamanın ardından daha otuz saniye geçmemişti ki her şeyi yutan alevler Bitez yalısına varmıştı bile.

Ve artık çok yakınımda, Gümbet yalısını da yuttu alevler, bulunduğum noktaya ulaşması an meselesi. Şu bir dakikalık seyirde kimim varsa hayatta hepsi gitti muhtemelen, kaosun alâsı.

Civarda üç beş çoban arkadaş var koşup geliyorlar bana doğru panik içinde ne yapacaklarını bilemeden.

Kelerlik sarnıcının kalın duvarlı kuytusuna yumurlaşıyoruz çaresizce. Sakızdırık kökünü kazıyoruz porsuk gibi, zabırlıkları kesip üzerimize örtüyoruz ateşten korusun diye – nafile…

Bu, kaleyi son görüşüm oluyor – limandaki kayıkları – antik tiyatroyu – masmavi Gökova’yı…

Tekrar gözümü açamıyorum, hepimiz kül olduk uçuşuyoruz havada. Artık hiç bir şey göremiyorum, ne geçmişi – ne de geleceği. Muhtemelen her şey simsiyah kömür gibi ve sonsuz bir karanlık.

Çetilerin tutuşmasıyla yok olması bir oluyor, ne hayıt çalısı var artık ne de gölleri besleyen dereler. Bin yılları temsil eden tarihi eserler bile un ufak, her yer dümdüz.

Galiba huzura erdi Bodrum, huzura erdi dünya, talan edecek müteahhitler de kalmadığına göre bırakalım da kafasını dinlesin dünya… Belki güneş yeniden doğar ve kavuşur aydınlığa karanlıklar.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL