Uncategorized

Mucizenin adı: IMMUNAT

İmmunat, medikal ekstrakt alanında kurulan ilk ve tek üretici firma… Ve bu marka Bodrum’da doğdu! Şu anda Türkiye’de 600 şubesi var. Başta kanser olmak üzere pek çok hastalığa karşı doğanın..

Mucizenin adı: IMMUNAT

İmmunat, medikal ekstrakt alanında kurulan ilk ve tek üretici firma… Ve bu marka Bodrum’da doğdu! Şu anda Türkiye’de 600 şubesi var. Başta kanser olmak üzere pek çok hastalığa karşı doğanın mucize gücünü kullanan İmmu-Nat’ın kurucusu, araştırmacı-yazar Adnan Akar’la Yalıkavak’taki merkezinde buluştuk.

Adnan Akar’la ilgili söylenebilecek o kadar çok şey var ki… Örneğin kendisi dünyada ilk kez zerdeçal ekstraktını üreten bilim insanı olarak tanınıyor… Akar, tam 12 bitkinin sıvı ekstraktını üreten ilk bilim insanı olarak dünya literatürüne girmiş. Hikayesi 1985 yılında başlıyor. Yaşadığı evlat acısının ardından aylar süren bir hastalıkla mücadele serüveni ve hemen ardından kanser gerçeğiyle tanışması, Adnan Akar’ı bugün dünya çapında tanınan bir herbalist ve bilim insanı olma noktasına getiren acı tecrübeler… Annesinin kaybı ve kötü tedavi süreci, Adnan Akar’ın kanserle mücadelesini başlatan etken olmuş. O güne kadar yaptığı tüm alternatif araştırmaları sadece KANSER konusuna yöneltmesi işte o döneme rastlıyor.

İmmu-Nat markası bu çabaların sonucunda doğdu. Bugün İsrail’den, Belçika’dan Adnan Akar’a teklif üzerine teklif geliyor. Ürünleri, Türkiye’den önce Avrupa Birliği’ne giriyor. Akar, ürünlerinin etkisinden ve aldığı sonuçlardan son derece memnun. Ne yazık ki karşısında insanları ‘hasta’ etmeye programlanmış ve paraya endekslenmiş bir sağlık sektörü var. O aslında büyük bir savaşın içinde. Kılcal damarlarımıza kadar nüfuz eden bir sisteme karşı savaşıyor ve en küçük bir destek bile görmüyor… Bundan sonrasını Adnan Akar’dan dinleyin isterim.

Bitkisel tedavi yöntemleriyle adından söz ettiren insanları medyadan izlerken sizi göremiyoruz bu mecralarda. Neden?

Bu benim aldığım bir karar. Medyadan uzak kalmayı tercih ediyorum. Biz üretimle, AR-GE ile uğraşıyoruz. Orası başka bir mecra. Bizi işimizden uzaklaştırır. Aktör olup çıkarsınız. O yüzden yaklaşık 7-8 yıl önce böyle bir karar aldım. Bizim işimiz daha çok onkologlar, hekimler, doktorlar ve üniversitelerle. Türkiye’nin tek medikal ekstrakt üreticisi firması olarak kendimizi tanıtmaya da ihtiyaç duymuyoruz.

TIBBIN ALTERNATİFİ OLMAZ

Yaptığınız işi ‘alternatif tıp’ olarak mı tanımlamak gerekiyor?

Biz alternatif tıp değiliz. Tıbbın alternatifi olmaz. Sonuç itibariyle bugün bende de bir hastalık olursa, elbette bir doktora gideceğim. Bu kaçınılmazdır. Fakat tedavi yöntemleri farklı. Kemoterapi ilaçla tedavi demektir. Fitoterapi ise bitkisel tedavidir. Bazen insanlara bir şey vermemek de bir tedavidir. Sadece yol göstermek ya da yaptığı yanlışlardan onu alıkoymak da bir tedavidir.

İmmu-Nat ismi, özellikle kanserle mücadelede karşımıza çıkıyor. Müthiş iyileşme hikayeleri var. Mucize mi bu?

Ben özellikle meme kanseri konusunu araştırırken, işin gerçekten çok derinine indim. Sonuç olarak, Türkiye’de meme kanserini tetikleyen en önemli faktörün, menopoz tedavisinde kadınlara kullandırılan ilaçlar olduğunu gördüm. Meme fibrokistleri kadınların yüzde 80’inde mevcuttur. Ama sadece ‘mevcut’tur. Eğer tüp bebek tedavisi görmüşseniz, osteoporoz ilaçları kullandıysanız ya da hormonal değişiklilere yol açan rahatsızlıklar geçirdiyseniz bu kistler kanserleşebilir. Fakat bizim ülkemizde, menopoz tedavisi, meme kanseri riskini ortaya çıkaran başlıca etkenlerden biri olmuş durumda. Tıbbi veriler de zaten ortada. İnsanlara ilaçlar konusunda ne yazık ki doğru ve ciddi bilgiler verilmiyor. Son üç dört senedir kolesterol ilaçları konusunda da benzer tartışmalar var. Yani sadece kanser değil söz konusu olan. Asıl sorun ilaç sektörü.

İNSANLARI HASTA EDİP SONRA İLAÇ SATAN BİR SİSTEM VAR

İlaçlar konusunda nasıl kandırılıyoruz? Biraz açar mısınız bu konuyu?

İlaç sektörü çok güçlü bir sektör. Bugün paramedikal dediğimiz bir sektör oluştu. Her şey paraya dönüşmüş durumda. Baş ağrısıyla gittiğiniz bir sağlık kuruluşunda, kendinizi MR ya da tomografi çektirirken bulursunuz. Çünkü sistem bu şekilde işliyor. Hastalardan belli bir bütçe elde etme eğilimi var artık. Sistem şunu söylüyor. İnsanlar hastalanmak zorunda. Çünkü ilaç satacağız! İlaç satarken, peşinden üç sene sonra bir başka sorunun geleceğini bilerek, onun ilacını da hazırlayan bir sistem bu! İlaçların satılabilmesi için insanların hasta olması gerekiyor. Tıpkı dünyada hala savaşların olması gibi… Birileri bu savaşları çıkarmak zorunda. Savaş olmazsa silah satamazlar çünkü.

Bunun çözümü yok mu?

Bizler bunu insanlara anlatmaya çalıştığımızda susturuluyoruz ne yazık ki. Bence, devletlerin, üniversitelerin, bizim gibi insanlarla uğraşması gerekiyor. Devlet, bizim yalan söylediğimizi varsaysın ve hepimizi toplasın. Söylediğimiz ve iddia ettiğimiz şeyleri yapıp yapamadığımıza baksın. Bilim şüphecilik değil midir zaten? Bizden ispat istesin. İspatlayabilirsek bu çalışmalara sahip çıksın. Bilimin önü açılsın. Tek yapması gereken, bize “nasıl iyileştiriyorsun?” diye sormak. Bu zor değil. ABD bunu yaptı. 50 yıldır süren ve hiçbir sonuç alınamayan kanser araştırmaları durduruldu. Şimdi bir ‘rüya takımı’ kuruldu Amerika’da. Doktor, eczacı, aktar, hayalci, gelenekçi kim varsa bu takımda. Tıp dünyasındaki bariyerlerin yıkılmaya başladığını göstermesi açısından umut verici bir gelişme.

İNSANLARIN ÇÖZÜMSÜZ KALDIĞI NOKTADA BAŞVURDUĞU YERDEYİM…

Biz Türkler ‘kocakarı’ ilacı diye tabir ettiğimiz reçetelere meraklıyız aslında. Siz bu işi mi yapıyorsunuz özünde?

Bizim gibi binlerce yıllık kültürü olan topluluklarda, geleneksel olan gelişmiştir. Dağdaki bir çobanın ya da köydeki Ayşe teyzenin bildikleri, bir çok sorunu çözer aslında. Çok basit bir yöntemdir bu. Ama tıbbi olarak açtığınızda bu basit olan şey dünya için çok önemlidir. Bilgi kişiden kişiye aktarılır geleneksel olanda. Ama dünyaya açılmaz. İşte burada tıkanır. Sistemin akademik araştırmaların yanında kırsala, geleneksel olana yüzünü dönmesi gerekiyor. Orası çok zengin çünkü. Benim geldiğim çizgi burası. Çıtayı da oldukça yükselttim. Ne akademik noktada olabildim, ne de tam anlamıyla gelenekçi kaldım. İkisinin ortasında kaldım. Ne bitki olabildim, ne ilaç olabildim. Ne bir profesör olabildim ne de Ayşe teyze gibi kalabildim. İnsanların çözümsüz kaldığı noktada başvurduğu yerdeyim şu anda. Buna bilim insanları da dahil.

Bilim insanları hem sizi eleştiriyor hem de çözümsüz kaldıkları noktada size mi başvuruyor?

Tabii ki. Bu benim yadırgadığım bir şey aslında. Bugün biyoenerji ile sorunları çözdüğünü söyleyen kişilerin kapısında insanlar sıraya giriyor. Dokunma yok, tedavi yok ama bu mantığı kabul ediyorlar! Fakat iş geleneksel olana geldiğinde karşısına ‘bilim’ savunması ile çıkıyorlar. Çünkü geleneksel olanı görmek istemiyorlar. Bence insanlık için çok büyük bir kayıp bu.

Sizin ürünleriniz Türkiye’den önce Avrupa Birliği’ne girdi. Ki bu ülkelerde özellikle medikal ürünlerin ‘güvenli’ etiketi alması neredeyse imkansız gibi bir şey. Nasıl oldu bu?

İmmu-Nat, Avrupa Birliği ülkelerinde bulunan eczanelerde satılabilirlik hakkı kazanarak ve 1.sınıf preparat ünvanı almış tek Türk firması. Bu bize gurur veriyor. Ama bu süreçte de pek çok tatsız olay yaşadık biz ne yazık ki.

Örneğin?

Yaklaşık 7-8 sene önce kolesterol ve yüksek tansiyonla ilgili çok güzel bir çalışma yapmıştım. Bu çalışma Almanya’daki laboratuarlarda incelendi. Akredite bir laboratuar olan DAKKS tarafından onaylandı. Akabinde Almanya Berlin Tüketiciyi Koruma Güvenlik Kurumu’nda ürün sicil kaydı yapıldı. Bu Türkiye için bir devrimdi. Ne yazık ki buradaki bir sağlık meslek örgütü, ürünü şikayet etti. Hukuki süreçte hiçbir şey elde edemedi ama bizi üzdü. Çünkü ürünün adını karalamaya çalıştı. Ne yazık ki ülkemizdeki yaklaşım bu şekilde. Ürünlerimiz Cambridge Üniversitesi’nde ilaç protokolüne girdi. İsviçre’den, ABD’den insanlar, İsrail’den profesörler bizimle sürekli iletişim kuruyorlar. Belçika, “Türkiye’de size yazık oluyor. Markayı buraya taşıyın” teklifi ile geldi örneğin. Bunlar hem gurur veriyor, hem de içinde bulunduğumuz mücadelenin çetinliğini gösteriyor.

BODRUM’DA İNSANLARI KANDIRAMAZSINIZ…

İmmu-Nat’ın merkezi olarak neden Bodrum’u tercih ettiniz?

Bunun ilk nedeni bitki örtüsünün zenginliği, yerli ve yabancı turizm bölgesi oluşu ve birçok ülkeye ihracatın kolaylıkla sağlanması. Ben Bodrum’a yaşamaya gelmedim. Bildiklerimi anlatmaya geldim. Türkiye’ye anlatmaya geldim. Bunu bir başka kentten anlatamazdım. Buradan sesimizi duyurmak çok daha kolaydı. Çünkü herkes, Bodrum’a mutlaka geliyor. Bodrum bir marka şehir. Burası çok önemli bir yer. Özellikle sağlık alanında Bodrum’da hokkabazlık yapamazsınız, insan kandıramazsınız. İki ayda sizi aforoz ederler. Mecbursunuz sonuç üretmeye. Bizim de 10’uncu senemiz bitti. Başarısız olsaydık yaşama şansımız olmazdı Bodrum’da.

Şimdi bir de “yaşam” keki ile duyurdunuz adınızı. Lezzeti de müthiş, faydaları da… Biraz bahseder misiniz?

Bu iki yıllık bir AR-GE çalışmasının sonucu. İçinde un bulunmayan, her türlü hava ve doğa koşuluna dayanıklı, tamamen doğal, vücudu tok ve dirençli tutabilme özelliğine sahip bir kek. İçinde 20’nin üzerinde malzeme var ve bir kişinin günlük vitamin, mineral ihtiyacının tamamını karşılayabilecek özelliğe sahip. Ama sadece bir kek yok. Bodrum Energy, sporcular için ürettiğimiz Pro-Panc ve sağlıklı zayıflamak isteyenler için Fitomix… Glutensiz, naturel, lezzetli kekler. Şimdi bir de askeri birlikler için TR-Tayın projemiz oldu.

Nasıl bir proje bu?

Askeri birliklerin çok küçük bir paketle, 8 saatini idame ettirebileceği tüm gıda ihtiyacını alabileceği bir gıda ürünü. Dünyada hareketli birliklerin beslenmesine yönelik çalışmalar vardı. Biz bunu avuç içi kadar bir boyuta getirdik. TR-Tayın ismini verdik. Özel bir içerikle 1400 kaloriye kadar çıkardık besin değerini. 11 Ocak tarihinde Milli Savunma Bakanlığı’nda bir brifingimiz var. Dünyanın pek çok alanında kullanılacak bir gıda seçeneği.

Başka projeleriniz var mı?

Biraz farklı bir projemiz daha var. Mayıs ayında piyasaya süreceğimiz bir su aparatı. Hamileler, yaşlılar, aşırı kilolular, engelliler için su aktivasyonlarında kullanabilecekleri bir aparat ürettik. Adını Deniz Atı koyduk. Çok basit ve çok hafif bir aparat ama oturduğunuzda sandalye oluyor, yattığınızda deniz yatağına, sörfe, ya da can yeleğine dönüşen çok yönlü bir aparat. Hatta suda acil müdahale ve kurtarmalarda kullanılabilecek ve iki kişiyi aynı anda suda hayatta tutabilecek bir şey. Yakın zamanda tanıtımına başlayacağız. Yunan adalarına Bodrum’dan ihracat yapmak istiyorum. Neden yapmayalım? Bodrum merkezli bir ürünü insanlara neden anlatmayalım? Bodrum için çok güzel bir girdi olacaktır bu.

Minicik, butik bir üretim tesisinden 600 şubeli bir dev markaya dönüştünüz. Nasıl yetişiyorsunuz?

Aslında şu an yetişemiyoruz. Talepleri karşılayamaz hale geldik. Geçen ay Karadeniz’de bir yer satın aldık. Büyük bir tesis kuruyoruz. Bodrum’da da ikinci tesisimizi hayata geçireceğiz.

Daha büyük hedefleriniz var mı?

Ben bir marka koydum ortaya. Benden sonra yaşayabilecek bir şeyler bırakmak istedim bu ülkeye. Zoru tercih ettim. Ama istedim ki gücümüz yettiği kadar insanı kurtaralım. İnsanlara doğru bilgi verelim. Bu ülkenin geleceğini inşa etme sorumluluğu bize ait. Benim dört çocuğum, iki torunum var. Ben onlara bir gelecek borçluyum. Hedefim arkamda temiz bir isim bırakmak. Başka bir isteğim yok.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL