Bugünkü makalemize hoş bir betimleme ile başlamak istiyorum. Gökova’ a mavi yolculuktasınız, rotanızın üzerinde – Çökertme’de bir sahil lokantasının tonozuna bağlandınız, huzurlusunuz. Ilık rüzgâr esintisinin yemyeşil çam ormanlarıyla kaplı dağlardan..
Bugünkü makalemize hoş bir betimleme ile başlamak istiyorum.
Gökova’ a mavi yolculuktasınız, rotanızın üzerinde – Çökertme’de bir sahil lokantasının tonozuna bağlandınız, huzurlusunuz. Ilık rüzgâr esintisinin yemyeşil çam ormanlarıyla kaplı dağlardan gelen kekik kokusuna lokanta mutfaklarının bacasından çıkan nefis yemek kokuları karışıyor, tütsü gibi.
Pırıl pırıl, serin denize bırakıyorsunuz kendinizi. Ferahlıyorsunuz bir kaç tembel kulaçtan sonra, “Oh be! İyi ki buradayım, yediğim önümde – yemediğim ardımda. Daha ne isterim ki?…” diye geçiyor aklınızdan.
Tonozlarda bağlı kayıklar, güzellikte birbirileriyle yarışıyor. Bir nevi prestij savaşı, “benim teknem senin tekneni döver.”
Bir dolu etkinlikle güneşi uğurladınız toz pembe şarap renginde. Mavili beyazlı tahta sandalyelerini – masalarını sahile dizen lokantaların loş – otantik ışıkları yayılıyor meltemin küçük öpücükleriyle titreştirdiği suda Gökova’ya doğru.
Türk mutfağının birbirinden güzel lezzetleri ve tabii ki iki kadeh rakı masanızda, biri sizin diğeri de benim… Hoş – dostane sohbetlerin doğurduğu kahkahalar yankılanıyor Ören tepelerinde.
“Fakat o da ne?!!!” Ortalığı ağır bir b*k kokusu sarıyor aniden. Yüzlerdeki neşeli gülüşler buruşuyor, sahte bir tebessüm kalıyor yerine.
“Şimdi de biraz perde arkasından bahsedelim…”
Özellikle turizmin en yoğun yaşandığı Temmuz ve Ağustos aylarında oluşan deniz kirliliği had safhada oluyor. Bunun başlıca nedenlerinden biri mavi yolculuk.
Körfezlerde – koyları biblo gibi süsleyen birbirinden güzel binlerce yat, içinde günler boyu en az 5 – 10 kişi misafir barındırıyor.
Günübirlik gezi teknelerinin misafirlerinin de eşsiz katkısıyla koylar adeta mahşer yeri…
Kısacası kalabalık şehirler körfezlerde yaşamaya başlıyor, karasal yaşamda aklınıza gelebilecek her türden aktivite teknelerde de mevcut.
Binlerce kişinin aynı anda tekne tuvaletinde sifonu çektiğini düşünün, kent sahillerinden harıl harıl denize akan lağım suyunun kibarlaştırılmışı.
Koyda güzel bir köşe kaptınız, oraya günlerce çöreklendiniz. Civarda bir belediye WC si olmadığına göre, “bu arada hiç de fena fikir değil, yani koylarda umumi WC ler olsaydı bu bağlamda kimse teknesini kirletmek istemezdi sanırım” birbirimizi kandırıyoruz demektir.
Gecenin karanlığından yararlan – sonuç, b*k terörü. Gökyüzünde yıldızları seyrederken ayazla soluduğumuz mis gibi orman havası bir anda buram buram b*k!
Uydurma, tamamen para kırpma prensibine dayalı – samimiyetten uzak mavi kart uygulaması, kısacası göz boyama…
Bakın sayın yetkililer!
İşinizi doğru düzgün yapın ve kazandığınız parayı hak edin!
Bu sektörün göbeğinde çekirdekten yetişmiş beyinlere kulak verin, beyin fırtınasının yararları pek çok alanda görülmüştür.
Körfezlerin bir çok noktasına biyolojik arıtma sistemine sahip yüzer atık su toplama istasyonları ve bu istasyonlara servis sağlayan vidanjör botlar “istasyonun konuşlandırıldığı lokasyondaki koy sayısına yeterli adette – ki bu her lokasyona göre farklılık gösterir-” kurulması şart, bunu yıllardır dillendiriyorum.
Ayrıca aşırı ve kuralsız avlanmadan dolayı yok olmaya doğru koşan deniz canlılarının yapay yöntemle çoğaltılarak körfezlere salınması da dipteki bio-çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilmesi için acil bir eylem planı son derece gerekli.
Burada bunları irdeleyerek bir şeyleri yoluna koymaya çalışırken bir yandan da yönetimsel bir terörle karşı karşıya kalıyoruz.
Örneğin, namı diğer İngiliz limanı “Okluk koyu” sakinleri hayatlarını adadıkları ata toprağından canı pahasına yaka paça kovuluyor ve tamamen keyfi bir nedenle bu güzelim doğa harikası koya etrafı Çin Seddi gibi kalın ve yüksek duvarlarla çevrili ucube bir külliye dikildiği gibi milyarlarca liralık yatırım alt yapısı olan yatların ve yatçıların koya girmesi de yasaklanıyor.
Ve ne hikmetse yurdun tüm ormanları alevlere boğulurken bu bölgede bir duman bile tütmüyor.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın sinmesiyle büzüşen bugünün büyüklerini torunları asla affetmeyecek.
Koyların imara açılması ise ayıpların en büyüğü. Şu beğenmediğimiz araplar bile milyonlarca dolar harcayarak çölün ortasına national park yapmaya uğraşırken bizim zaten elimizde olan bu tabiat değerlerinin üzerine beton dökmemiz son derece acınası bir durum.
Bu makaleyi sakın çevreci ayaklarına yatan bir trol hareketiyle karıştırmayın!
Milli değerlerimizin korunması en önemli vazifelerimizden birisidir. Bunu da beceremiyorsak, ona buna peş keş çekmeyi kâr sayıyorsak satalım memleketi gitsin…
Bir gün huzurlu bir mavi yolculukta karşılaşabilmek dileğiyle, kalın sağlıcakla…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)