Bodrum

Körfez’de Matem Var… Hasan Subaşı Vefat Etti

Bodrum’da uzun yıllardır faaliyet gösteren Körfez Restoran’ın sahibi 90 yaşındaki Hasan Subaşı, yaşamını yitirdi. Ali, Hakan ve Filiz isminde 3 çocuğu ve 6 torunu bulunan Hasan Subaşı’nın ölümü yakınları ve..

Körfez’de Matem Var… Hasan Subaşı Vefat Etti

Bodrum’da uzun yıllardır faaliyet gösteren Körfez Restoran’ın sahibi 90 yaşındaki Hasan Subaşı, yaşamını yitirdi.

Ali, Hakan ve Filiz isminde 3 çocuğu ve 6 torunu bulunan Hasan Subaşı’nın ölümü yakınları ve sevenlerini üzdü.

Hasan Subaşı, yarın(Perşembe) öğle namazına müteakiben Kumbahçe Uğur Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından Türbe Mezarlığı’nda toprağa verilecek.

HASAN SUBAŞI BODRUM TARİHİNE ADINI YAZDIRDI

Bodrum tarihinde Şubaşı adının özel bir yeri var.
Esnaf lokantası ve restorancılık denilince akla ilk onlar gelir. Bu sektörde ilkleri gerçekleştiren, sektörün oluşmasına ve gelişmesine emek veren bir ailedir Subaşı ailesi.
Ali Subaşı ile oğulları Ramazan ve Hasan Subaşı’nı gelecek nesiller işte böyle hatırlayacaklar…

Hasan Şubaşı’nın babası Ali Subaşı Giritlidir ve 1900’lü yılların başlarında orada çobanlık yapmaktadır. 1923 yılında Türk ve Yunan hükümetleri arasında imzalanan mübadele anlaşmasından sonra göç kaçınılmaz olunca, bir müddet teknelerde çalışır, aşçı yamaklığı yapar. Ve içinde bu mesleğe de yatkınlık olduğundan aşçılığı meslek edinir. Henüz Bodrum’a yerleşmeden İstanköy (Kos) adasından Devlet Hanımla evlenir. Devlet Hanım çok güzel bir kadındır. Çok güzel ve içinde zerre kötü niyet olmayan, dedikodu bilmeyen iyilik dolu bir kadın…
Ali Subaşı ve eşi Devlet Hanım evlendikten sonra Bodrum’a yerleşirler.

Bodrum’da ilk ”Aşçı Dükkanı”
Teknelerde aşçılık işini iyice öğrenen Ali Subaşı 1927 senesinde Bodrum’un ilk lokantasını açar. ”Lezzet Lokantası” adı verilen bu mütevazi esnaf lokantası neredeymiş diye merak ederseniz; Bodrum tarihine bir ilk olarak yazılan bu mekan, eski Liman Başkanlığı binasının yanında şimdi Semih Nalbantoğlu’nun işletmekte olduğu dükkandır. Bodrum’da ilk lokanta ruhsatı, 1931 yılında Subaşı Ali Ağa’nın Lezzet Lokantasına verilir.

O günlerde lokantanın menüsü kömür ocağında yapılan ev yemeklerinden oluşmaktadır. Etli patates, yahni, kuru fasulye ve elbette birkaç çeşit balık.

Ali Şubaşı müthiş bir ticari zekaya sahipmiş. Lokantanın karşısında bulunan Ali Ziylan’a ait bakkalda işin içinden çıkılamayan kantar hesapları olduğunda kendisi hemen hesabı çıkarıverirmiş. Çobanlıktan alışkanlık süt, tereyağı, peynir yapıp sattığından bir bakışta malın ederi nedir anlarmış. Peynir demişken öyle güzel, öyle nefis peynirler yaparmış ki, ilerleyen yıllarda milletvekilliği ve bakanlık yapmış olan Bodrumlu siyasetçi Zeyyat Mandalinci bu meşhur peynirlerden Ankara’daki dostlarına, çalışma arkadaşlarına alıp götürür olmuş… Subaşı’nın elinin lezzeti, Başkent’e kadar ulaşmış anlayacağınız.

Çoğunlukla veresiye yiyen lokanta müşterileri için de bir alacak defteri varmış Ali Subaşı’nın. Okuma yazma bilmediğinden müşterinin adını yazamıyor defterine ama müşteriyi simgeleyen bir resim çiziyormuş adının yerine. Artık kimi neye benzettiyse resimler, şekiller isim oluyormuş veresiye defterinde… Kedi, kuş, çiçek, böcek… Fakat tüccar adam işte; harfleri bilmese de rakamları biliyor. Hesap kitapta şaşmışlığı hiç olmamış bu yüzden.

Bu arada Ali ve Devlet Subaşı’nın altı çocuğu oluyor. Dördü kız, ikisi erkek. Belgüzar, Zehra, Naciye, Hüsniye, Ramazan ve Hasan.

Aşırı disiplinli, dindar, sinirli, dediğim dedik bir adammış Subaşı. Yetişme çağındaki çocuklardan, gençlerden dayağını yemeyen yok gibi. Öyle onun yanında yaramazlık, haylazlık yapmanın imkanı yok. Çarşıya geldiği anda korkudan kaçışıyor çoluk çocuk. Evinde de aynı disiplini kuruyor, akşam olup yatsı namazından gelmeden çocuklar yatıp uyuyamıyor mesela; hazır asker vaziyetinde Subaşı Ali Ağa bekleniyor.”

Ali Subaşı büyük kızı evlenince, işlerine yardımcı olması için damadını yanına alıyor, damat kayınpederinin yanında işi öğreniyor ve esnaf lokantası geleneğini sürdürüyor. Bahsettiğimiz kişi Subaşı’nın büyük kızı Belgüzar hanımla evlenen Mustafa Akçaalan. Nam- ı diğer ”Sakallı”

Ve gelelim esas konumuza;
Hasan Subaşı 1932 yılında, Bodrum’da ilk lokantayı açan Giritli Subaşı Ali Ağa ile İstanköylü Devlet hanımın son çocuğu olarak, Bodrum’da dünyaya geliyor. Ve yedi yaşında babasının işlettiği lokantada bulaşık yıkayarak başlıyor mesleğe. Giriş o giriş diyor Hasan Subaşı, o gün bugündür hala bulaşık yıkıyorum. Bu işin esprisi tabi. Yetmiş küsur senedir restorancılık işinin her alanında çalışan biri elbette böyle diyecek.

Lokantada bulaşıkçılık yapıyor, servise yardım ediyor, su taşıyor, sebze ayıklıyor, yemeklerin yapımına yardım ediyor derken ağabeyi Ramazan Subaşı ile birlikte, babasının işyerinde mesleğin temelini kavrayıp, hayatı öğrenmeye başlıyor.

Girit kökenliler yeme içme konusunda yetenekli insanlar ama bazılarının elinin lezzeti daha bir başka daha bir özel… İşte Hasan Subaşı’na babasından geçen en büyük özellik bu oluyor. İşe yatkınlığı ve elinin lezzeti…

Subaşıların lokantasının yemeklerinin lezzetini o yıllarda söylenen şu cümleyle özetlemek istiyorum, derler ki ”Subaşı’nın yemeğinden yemediysen Bodrum’a geldim demeyeceksin”

Elbette Bodrum’a gelen önemli misafirler için de yemeği Ali Subaşı ve oğulları hazırlar. Protokol yemekleri Subaşıların mutfağından çıkar. Önemli bir misafir geldiğinde yemekler lokantada hazırlanr, bu yemekler gelen resmi konuklara belediye binasında ikram edilir. O zamanlar belediyede bu ikramlar için çok güzel bir porselen yemek ve gümüş çatal bıçak takımı bulunduruluyormuş.

O protokol sofralarında dünyaca ünlü Yunanlı soprano Maria Callas’da ağırlanmış. İşte o unutulmaz günün hikayesi;

Hasan Subaşı henüz çok gençken, bir Yunanlı heyet geliyor Bodrum’a. Heyette de genç bir kız vardır. O yemekte orada bulunan kimsenin unutamadığı genç bir sanatçı… Gelen misafir heyet için yemeği her zaman olduğu gibi Subaşılar hazırlar, yemekler belediye binasında servis edilir. Elbette Hasan Subaşı’da serviste görevlidir. Yemeğe gelen konuklara Bodrum’un yerel müzisyenleri (bir kemancı, bir darbukacı belki bir tefçi) birkaç parça çalarlar. Bunun üzerine heyette bulunan Rodos Valisi ki, aynı zamanda On İki Adalarında Valisi’dir, kalkar teşekkür eder ve karşılık olarak heyette bulunan genç bayanı bir opera parçası seslendirmek üzere davet eder. Orada bulunan Bodrumlular hayatlarında ilk defa bir arya dinlemiş olurlar bu sayede, hem de İleriki yıllarda ünü dünyaya yayılacak muhteşem bir mezzo -sopranodan. Sadece Türk müziği ezgilerine ve yerel müzisyenlerden keman darbuka dinlemeye alışık Bodrum ahalisi o vakit ne düşündü acaba? O sıralar henüz adı sanı bilinmeyen bu gencecik kızın pek anlamadıkları tarzda söylediği şarkıyı anlamasalar da alkışlarlar şaşkınlıkla…

Bu, Hasan Subaşı’nın Maria Callas ile ilk karşılaşması oluyor. İkinci karşılaşma ise seneler sonra Körfez Restoranı işletirken gerçekleşiyor. Ünlü Türk müzik ve iş adamı Ahmet Ertegün’ün misafiri olarak Hasan ve Ramazan Subaşı’nın meşhur restoranına yemeğe geliyor ünlü soprano… Yıllar evvel burada bir arya seslendirdiğini söyleyen Callas’a Hasan Subaşı kendini tanıtıyor ”O günkü yemeği yine biz hazırlamıştık, ben de size servis yapmıştım”.

Subaşı’ların hazırladığı yemeklerle senelerce resmi heyetler ağırlanır. Hasan ve Ramazan Subaşı babalarının yanında yemekten servise her işin başında çalışırlar yıllarca… Bu arada Subaşı Ali Ağa’nın siniri anlattığımız gibi dillere destan… Bir gün Kaymakam yanında hükümet tabibi Dr. Hüseyin Misoğlu ile işyerlerini denetliyor. Lokantada çeşme suyu yerine taşıma su kullanıldığını gören Kaymakam, Ali Subaşı’ya buraya akarsu bağlatacaksın diye emir veriyor. Subaşı, Rum şivesiyle kaymakama “ben kız evlendirdi, oğlan sünnet ettirdi, para yok bağlatamam” diyor, bağlatacaksın bağlatamam derken Subaşı’nın tepesi atıyor, Kaymakamın üzerine yürüyor. Subaşı Ali Ağa’nın bu olay yüzünden ceza almasını Dr. Misoğlu ve Belediye Başkanı Mümtaz Ataman araya girerek engelliyorlar. “Subaşını hapse atarsan gelen resmi konuklara yemeği kim hazırlayacak, kim servis edecek?” Sonradan o kaymakamla Subaşı Ali Ağa çok iyi arkadaş olup bu olayın dalgasını geçiyorlar.

“Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’de babamın yakın dostu ve lokantanın müdavimiydi” diyor Hasan Subaşı. Annesi Giritli olan Cevat Şakir yemek yemeye dükkana geldiğinde, o davudi sesiyle Rumca ”Ti ekanes simera bre Subasi?” (bugün ne yaptın bre Subaşı) diye sorarmış.

“İftar saatinde ramazan topunu Cevat Şakir’in attığı, ihtiyaçları ve ziyaretçileri getiren geminin özlemle beklendiği, küçüklerin ”gemi göründü, gemi göründü” diye sevinç çığlıkları atarak on beş günde bir gelen o gemiyi her seferinde heyecanla karşıladıkları seneler, İstanbul – İzmir seferi yapan Denizcilik Bankası Gemileri… Akşam üstü çoluk çocuk tüm mahallenin minderlerle deniz kenarına taşınıp muhabbet ettiği, sandal sefalarında, gramofonda çalınan türkülerin gönülleri şenlendirdiği güzel yıllardı o yıllar diyor” Hasan Subaşı. Dudağında o yıllarda meşhur olan bir Rumeli türküsü ”sarı kurdelem sarı, dağlara saldım yari”

Bu arada kendisinin haylazlıklarından da bahsetmeden geçemiyor. Her zaman fırlama ve haylaz biri olarak akşamüstü kumsala gelen mahallenin kadın ve çocuklarına yapmadığı oyun kalmıyor Hasan Subaşı’nın o yıllarda. Elbette bu yüzden babasının dayağını da bolca yiyor yetişme çağında.

Şimdiki çocuklar bilgisayar başında vakit öldürüyor diyor sitemle Hasan Bey… “Biz hayata karışır, çocukluğumuzu ve gençliğimizi doyasıya yaşardık”.

1951 yılında Ali Subaşı vefat ediyor. Hasan Subaşı babasının vefatından sonra birkaç yıl ağabeyi ile Lezzet Lokantasını işletiyor. Fakat Bodrum’da o yıllarda doğru düzgün para kazanmak mümkün değil. Yokluk, yoksulluk dönemleri, lokantada yemek yiyecek müşteri yok… İşsizliğin Bodrumluları uzaklara gönderdiği yıllar…

O dönem ağabeyi Ramazan Subaşı ile kapatıyorlar baba yadigarı dükkanı ve Hasan Subaşı askerlik için memleketinden ayrılıyor. Sonrasında Bodrum’a dönmeyerek büyük şehirlerde babasının yanında edindiği mesleğini sürdürüyor. Aynı şekilde ağabeyi de Çeşme’ye gidiyor çalışmak için…

”RUM AŞÇI İSTRADİ İLE HAYAT DEĞİŞİYOR”

Hasan Subaşı asker dönüşü İstanbul’da yarı aç yarı tok kahvehanelerde iş bekliyor. İş bulmak isteyenlerin gittiği yerler oralar. İşçi arayanlar oralara geliyor. İşte bu iş bekleyişlerinden birinde mezeci arayan bir usta ile tanışıyor Hasan Bey. Daha doğrusu mezeci arayan ustanın sözlerine kulak misafiri olup yanına giderek kendini mezeci olarak tanıtıyor. Halbuki meze hazırlamaktan o sıralarda haberi yok. Ustayı Rumca selamlayıp, kendini mezeci olarak tanıttıktan ve kısa bir sohbet ettikten sonra işi alıyor. Yirmi lirada avans veriyor usta kendisine. Dünyalar onun oluyor o parayı alınca. Bir gevreği bölüp günlerdir karnını onunla doyurduğundan sevinçten uyuyamıyor o gece. Rum aşçı İstradi Ankara’da kendisiyle çalışacak bir ekip kuruyor ve ertesi gün Ankara’ya gidiyorlar. Ankara’da önemli devlet adamlarına, zengin düğünlerine hizmet verilecek. O güne kadar babasının esnaf lokantasında öğrendiği mütevazi yemekler dışında lüks davetlerde verilen yemekleri bilmeyen Hasan Subaşı için meslek sınavı orada başlıyor. O vakitler şimdiki gibi hazır ürünler yok tabi, her şey el emeği ve ustalık gerektiriyor.

Istradi usta kendisinden krem şanti yapmasını istiyor, akşama çok zengin birinin düğünü var, yemekler yetişecek… Hasan Subaşı yapamam, bilmiyorum demiyor tabi, iyi bir iş bulmuş nasıl desin. Usta diyor malzemeyi sen aldın göster de şu malzemeleri, yapayım ben şantiyi. Usta malzemeleri veriyor. Çırak Hasan, bir kaba koyuyor verilenleri, karıştırıyor ama beceremiyor. Her zaman yaptığım iş ama bu sefer kıvamı tutturamadım usta diyor, ben en iyisi akşam için ikram edilecek kanepeleri hazırlayayım, onlar anca akşama biter diyerek geçiyor siyah havyarlarla hazırlanan kanepeleri yapmaya…

Fakat tabi mahcup olmamak için, uygun bir zamanda alıyor karşısına, bir kahve yapıyor İstradi Ustaya, anlatıyor her şeyi; mesleğe yatkınlığı var, esnaf lokantası geçmişi var ama ustanın aradığı profesyonel mezeci olmadığını itiraf ediyor usulünce. Bak usta diyor, bulaşık yıkarım, ızgaradan anlarım ya da istersen kov beni sende rahat et bende başımın çaresine bakayım” Bu sözler üzerine Rum Usta İstradi sırtını sıvazlıyor Hasan Subaşı’nın ve “Bir yere gitmiyorsun Hasan” diyor kendisine, “Sen çalışacaksın ve bir numara mezeci olacaksın”.

Böylelikle Hasan Subaşı Ankara’da bu işin profesyonel eğitimini alıyor Rum ustasının yanında. Zamanla lüks davetlerde verilen her türlü meze ve yemeği layığıyla yapar hale geliyor. Sonrasında çalışmak için Çeşme’yi seçiyor. O sıralarda abisi Ramazan Subaşı’da hala Çeşme’de çalışmakta. Ustası bırakmak istemese de Ankara’dan ayrılıyor ve önce bir müddet Çeşme’de çalışıp daha sonra İzmir’e geçiyor. İzmir’de gündüzleri meşhur Borsa Restoran’da geceleri ise fuarda yorulmaksızın çalışıyor Hasan Bey.

İzmir’de çalışırken eşi Müjgan Hanım’la tanışıp evleniyor. Sene 1961. İlk olarak kızları Filiz, sonrasında büyük oğlu Ali dünyaya geliyor.

Ağabeyi Ramazan Bey Çeşme’den Bodrum’a dönüp bir meyhane işletmeye başlıyor o sıralarda. 1965 yılında Hasan Subaşı, eşi ve çocuklarıyla Bodrum’a bir bayram tatiline geliyor. Maksat bayram tatili fırsatıyla memleket hasreti gidermek, aileyle bir araya gelmek. Ve işte geliş o geliş…

KÖRFEZ RESTORAN AÇILIYOR…

1965… Yavaş yavaş turizm hareketlerinin yaşandığı, yerli ve yabancı turistlerin Bodrum’u keşfetmeye başladığı seneler…

Hasan Subaşı o bayram tatilinde görüyor ki iş yok diye bırakıp gittikleri Bodrum’da iş imkanı yaratacak gelişmeler başlamış. Uzun yıllar büyük şehirlerde restorancılık işinde epey bir tecrübe edinmiş olan Hasan Bey, gözlemlediği gelişmeler neticesinde ağabeyi Ramazan Subaşı’na tekrar baba mesleğine dönmeyi ve birlikte bir restoran açmayı teklif ediyor. Ağabeyinin teklifi kabul etmesiyle İzmir’e geri dönmeyen Hasan Bey, memleketine kesin olarak yerleşiyor.

Ve Subaşı kardeşler restoran için, şimdi Kale Caddesi’ndeki Finansbank şubesinin bulunduğu yeri kiralıyorlar. Hazırlıklar tamamlanıyor ve mekanın ismini zamanın kaymakamı Macit İskenderoğlu koyuyor ”Körfez Restoran”.
Körfez Restoran yine tıpkı Lezzet Lokantası gibi bir ilk oluyor ve Bodrum’da ağız tadıyla yemek yenilebilen, idari amirlerin, resmi heyetlerin, yerli yabancı sanatçıların ağırlandığı yegane mekan haline geliyor. Kimler gelmiyor ki Körfeze… Cumhurbaşkanı, Başbakanlar, Komutanlar, dönemin sinema ve ses sanatçıları, yazarlar, çizerler. İsim isim yazsak sayfalarımız yetmez. Restorana konulan hatıra defterine nice ünlü isim teşekkür notu düşüyor. Tadına doyulmaz lezzetler ve memnun kaldıkları servis için… Ve elbette mekanı güzelleştiren muhabbet dolu, dostluk dolu sohbetler için…

16 MAYIS 1967’de Zeki Müren o deftere şu notu yazıyor ”Tanrının lütfu Bodrum’da Körfez şaheser, insanlar çok zarif ve misafirperver.
Körfez Lokantasında geçirdiğimiz bu akşamı ömrümce unutmayacağım. Sevgiler… Hayırlı işler. Kırk dört sene evvelsinden paha biçilmez bir hatıra…

Körfez Restoran’ın balık çorbası o yıllarda mideleri şenlendirmeye başlar. Meşhur balık çorbasının tadı içenlerin damağında kalır, restoranın ünü ilçe sınırlarını aşar.

Subaşı Kardeşler, Süleyman Demirel başbakanken onu Bahçeli Körfez Restoranda ağırlarlar. O gün verilen servisin özel bir anısı da vardır;

Eski bir tramvayı otobüs şekline sokmuş bir grup Fransız, Gerence Sokakta ev kiralar. Bodrum’da mini bir festival de düzenleyen bu Fransızlar, Demirel’in ağırlanmasında Subaşılara yardım ederler. Ekipteki genç kızlar önceden gelip restoranı düzenler, amforalar, çiçeklerle dekorlar hazırlarlar ve servis zamanı mini eteklerini giyerek başbakan ve beraberindeki heyete yemek servisi yaparlar. Yemek menüsü balık çorbası, balık şiş, salata ve kabak tatlısı. Restoranda garson olarak mini etekli genç kızların çalışması o devir Bodrum’u için muazzam bir ilk olur elbette. Şimdiki şartları düşünürseniz bugün bile var olmayan modern bir anlayışla çalışılmıştır o yıllarda.

Turizm Bodrum’da böyle başladı diyor Hasan Subaşı. Yabancılarla yardımlaştık, gün geldi cebimizden onlara para verdik, kredi verdik. Kaybettik mi? Asla. Biz kaybetmedik, fazlasıyla kazandık. Hizmet anlayışımızı geliştiren, dünyaya bakış açımızı genişleten dostlarla tanıştık. Bugünse maalesef şartlar restorancılık işi için pek iç açıcı değil.

Bodrum’da canlı müzik işi de ilk Körfez Restoranda başlar. Hasan Subaşı’nın ağabeyi Ramazan Bey böyle şeylere çok meraklıdır. İstanbul’dan getirtilen bir müzik grubu akşamları yemek servisinin başlamasıyla müzik yapmaya başlarlar restoranda. Çokta beğenilir müşterilerce ve Subaşılar bir ilke daha imza atmış olurlar.

Bu arada Hasan ve Müjgan Subaşı’nın bir oğlu daha olur. İzmir’de dünyaya gelen abla ve abisinden sonra Hakan Subaşı’da Bodrum’da aileye katılır.

1980 lere gelindiğinde ihtilal zamanına kadar Kale Caddesinde faaliyette olan mekanı, ihtilalden sonra boşaltmak zorunda kalır Subaşı kardeşler. Sonrasında yine deniz kenarında bir mekan olan Gözen Otelin altındaki yer kiralanır. Gece gündüz demeden yorulmaksızın çalışmaya devam etmektedirler. Aynı zamanda şimdi Fink Bar’ın (Gerence Sokağın Neyzen Tevfik Caddesiyle kesiştiği noktada) olduğu yeri de kiralarlar, orası da Bahçeli Körfez Restoran adıyla faaliyete geçer.

Körfez Restoran çalışırken Hasan Subaşı’nın oğulları da büyümüştür. Gerence Sokağın oradaki restoranın karşısında, sahil kısmında açılan kafe bar işine onlarda dahil olur. Bu işe ön ayak olan Günay Restoranın şefliğini yapmış, Continental Otellerinde önemli görevlerde bulunmuş İstanbullu Müfit Bey’dir. Genç Subaşı kardeşler Müfit Bey’in önderliğinde barcılık işine başlarlar.

80’li yıllarda politika ile de yakından ilgilenir Hasan Subaşı. Cevat Bilkiç’in Belediye Başkanlığı dönemi boyunca başkan vekilliği yapar. O dönemde başkan vekilini belediye meclisi seçmektedir. Bu görevi de restorancılık gibi layığıyla yapar Hasan Bey. Artık siyasetle ilgisinin kalmadığını söylese de, seçim zamanları yine peşini bırakmaz aktif siyaset yapanlar.

Körfez Restoran, Bodrum merkezde sırasıyla üç farklı mekanda, Kadıkalesi’nde ve Gümbet’te hizmet verir. Balık çorbası, mürekkepli sübye, balık ve çeşitli deniz ürünleri, ızgaralar derken uzun yıllardır hangi mekanda olursa olsun müdavimleri Körfez Restoran’ın tadına doyulmaz lezzetlerinin peşini bırakmaz.

Hasan Subaşı’nın oğulları Ali ve Hakan, 1991 yılında Körfez Bar’ı açarlar. Körfez bar, gündüz ve akşam aperatif yemek seçenekleri, geceleri ise bar hizmetiyle neredeyse yirmi dört saat çalışan güzelde iş yapan bir mekan olur. Oğulları Körfez Bar’a ağırlık verince Hasan Subaşı bir dönem Körfez Restoranı kapatır. Fakat yedi yaşından beri çalışmaya alışmış ve hiç durmadan çalışmış biri için boş oturmak ne mümkün. Bu seferde evi restorana çevirir, eşi dostu akrabayı eve toplayıp ziyafetler verir, ya da davet edildiği yerlerde yemek yapıp muhteşem sofralar hazırlar. Sizin anlayacağınız mesleğinden bir türlü kopmaz, kopamaz…

Restoran işinin yanında denizle, tekne işleri ile de ilgilenir Hasan Subaşı. Tekne yaptırır, günlük tur ve geziler için çalıştırır sonra o tekneyi satar bir başkasını alır çalıştırır, bu şekilde denizcilikten de para kazanır.

Emekli olamayan, çalışmadan duramayan Hasan Bey birkaç yıl ara verdikten sonra Körfez Restoranı tekrar açar. Bugün Neyzen Tevfik Caddesinde faaliyet sürdüren mekanın başında oğlu Ali Subaşı olsa da Hasan Bey hala çalışmakta… Özel bir yemek olduğunda kendi geçiyor mutfağa… Onun eli değdi mi bir başka oluyor yemeğin lezzeti. Öğretim üyesi, yemek ve şarap eleştirmeni ünlü gurme Dr. Vedat Milör Hasan Subaşı’nın elinin lezzetinden bahsediyor gazetelerdeki yazılarında. Körfez Restoran, Dr. Oğuz Erkara’nın ”100 Tarihi Lokanta” kitabına da girer.

Lokantacılıkta para cirodan kazanılmaz diyor Hasan Subaşı. Lokantacılıkta para iktisatlı olmaktan kazanılır. Kullanılacak ve dökülecek malı ayırmak için, işi iyi bilmek gerekir. Ben bu yüzden iş olmasa bile para kaybetmem, her zaman iyi kötü dükkanı döndürecek kadar kazanırım. Temiz malzeme kullanırım, kendi yemeyeceğimi başkasının önüne koydurmam. Lokantacılık sadece yemekle servisle olmuyor. Müşteri ilgi alaka istiyor. Her birinin kendine göre farklı beklentileri var. Bu beklentilere göre müşteri ile tek tek ilgilenmek gerekiyor.

Bu satırlara kadar hep çalışmaktan bahsettik fakat başlarken dedim ya Hasan Subaşı hayatta yorulmaksızın çalışmanın yanında, keyifle yaşayarak hayatın tadını çıkarmayı kendine ilke edinmiş.

70’li yıllardan başlayarak dünyayı dolaşmaya başlamış Subaşı Ali Ağa’nın oğlu Hasan…
Uzakdoğu, Meksika, A.B.D, İngiltere, tüm Avrupa, Rusya, Küba, Brezilya, Arjantin ve sayamadığım daha nice yerler. Dünyada gezmediği, görmediği yer kalmamış diyelim özetle. Restorana gelen çeşitli milletlerden müşterilerle kurduğu dostluklar da zenginleştirmiş seyahatlerini.

Yıllarca omuz omuza çalıştığı ağabeyi Ramazan Bey ise 2007 yılında vefat etmiş. Ağabeyim çok çekti hastalıktan diyor Hasan Subaşı. O yüzden dünyadaki en mühim şey sağlık. Sağlığın yerinde mi? Tamam. Gerisi hikaye…

Büyük oğlu Ali Körfez Restoranın başında, küçük oğlu Hakan Körfez Barı işletmeye devam ediyor. Erman Aras’la evli olan kızı Filiz, Bodrum Era Yelken Kulübü’nün işleri ile ilgileniyor. Bütün çocuklardan biri kız biri oğlan olmak üzere altı torun sahibi olmuş. Çok çalışmış, kazanmış, gezmiş, eğlenmiş, doya doya yaşamış ve hala hayatın tadını çıkarmakta Hasan Subaşı…

Lezzet Lokantasından Körfez Restorana…
Tadı damağınızda kalacak bir yolculuk…
Babası ve ağabeyi ile birlikte Bodrum tarihinde ilklere ve en iyilere adını yazdırmış, ağız tadıyla yaşanmakta olan bir ömür…
Daha ne olsun…
Sağlık olsun…
Afiyet olsun…
Keyfiniz bol olsun…
“H zwi einai wraia” (Hayat güzeldir)…

Röportajı gerçekleştiren : Özgür Bilsel / Mavi

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL