(Bodrum Hakimi Mefaret Hanım’ın adaletli anısına saygıyla…) Her şey; hakime hanımın “Her şey senin için aşkım” notunu, almış olduğu mahkeme kararı fotoğrafına iliştirmesi ve kararın ilgilisine mesaj olarak atması ile..
(Bodrum Hakimi Mefaret Hanım’ın adaletli anısına saygıyla…)
Her şey; hakime hanımın “Her şey senin için aşkım” notunu, almış olduğu mahkeme kararı fotoğrafına iliştirmesi ve kararın ilgilisine mesaj olarak atması ile mutsuz sona dönüşmedi aslında. Aşk, mahkeme kararı, kararın ilgilisi (Suç örgütü şefi ve aşkın bir tarafı. Aynı zamanda mahkeme kararının da gülen
tarafı), kararı veren (Aynı zamanda aşkın beri tarafındaki) hakime hanım…
Durum deşifre olunca HSK, hakime hanımı görevden aldı. Önceden kanıtlanamaz durumlar için, “Duvarın dili olsa da konuşsa” çok tüketilen sözcüktü. Ama artık günümüz tekno-deli çağında her yerin dili, gözü var.
Tekno-deli çağın ürünleri çıktı, aşkın gizemi de bozuldu gibi. Zeki Müren, “Aşkın kanununu yazsam yeniden” şarkısını ses tellerini riske sokacak kıvamdaki duygusallığı ile dillendirirken; kanunlar ve aşk arasında bu denli formel bir bağı olabileceğini hiç tasarlamış mıydı? Bilinmez. Bunu açığa çıkaracak olan,
“Bodrum paşası” (Ki tek paşa tanırım. O da Bodrum Paşası Zeki Müren’dir) artık aramızda değil. Ama, “Zeki Müren de bizi görecek” elbet… “Her şey vatan için” gazlaması ile “Her şey senin için” mesajlaşması aynı merkezli midir?
Bakacağız, göreceğiz. Ama aşk-adalet açılımının ne tür saçılımlara evrilebileceğinin ip uçlarına ulaşıyoruz gibi. “Aşkın Kanunu”, Yeşilçam film setlerinden; beyaz perdeye düştüğünde içerikte aşk, kanun, kan, göz yaşı, acı, erotizm bir arada idi. O zamanın diliyle; “Her şey bu filmde idi.”
Bugün çevrilen filmde neler var? Sanırım bir bölümü Sedat Peker tweetlerinde mevcut. Burada da macera, erotizm, aşk, kan, acı, kanun bir arada. Mafya önceden mermi manyağı yapardı. Şu ara, tweet manyağı eyliyor. Sabah namazı sonrası, Peker tweetlerine göz atmak, adeta kutsal ayine dönüştü. Tweet çıktı,
mertlik bozuldu gibi. Ulu manitu destekli, sokak kabadayısı özentili iliştirilmişler; “Bak tweetini yayınlarım” tehditi sonrası derin sessizliğe büründüler. Mertlik derken, en çok da bizim efelere toz kondurulmam.
Mahpusta da; “Gerizler başı” volta zamanlarımın vazgeçilmezlerimdendi. “Mahkeme önünden eğildim geçtim. Sol yanımdan kurşun yedim bayıldım düştüm.” Mahkemenin içerisinde eğilmeyenler, önünden geçerken eğilirler. Çünkü içeriden ne geleceği meçhuldür. O sebepten tedbirdendir, geçerken ki;
eğilme. Boyun eğme asla değildir. Şunu da diyebilirler; “Bizden önce aşk ile adalet böylesi manalı boyutta ve iç içe miydi?” Vallahi değildi. Aşk tanrıçası Afrodit ile Adalet tanrıçası Themis kafa kafaya, el ele verseler bu sarmalı çözemezlerdi. Aşk-adalet sentezini, adalet terazisinde böylesine zenginleştiremezlerdi. Bu model, bu dönem orijinidir. Bu dönem de zaten; bir tweetlik canı kalmış ucube ya da görevinden affını ha istedi, ha isteyecek memur gibi durmakta zaman tüneli içerisinde.
Neredeyse; “Karıncaların cinsel hayatlarının, fillerin iç dünyasında yarattığı çalkantıya” değin, her bir konuda fetva çıkaran Diyanet’in bu konudaki sessizliği ürkütücü elbet. Diyanet, bu Ayet El Kürsi zamanlarında oldukça reaksiyoner oysa. Bir TV programında, bir imam karakterine parmak arası terlik giydirilince, dünyanın sonunu ilan etmişti diyanetin sendikası. Dış işlerinden, ekonomiye nerede ise her alanda fikri olan diyanetin; ibadet icrasının asli mekanı olan camilerde aşk halinde yakalananların; “Hatim indiriyorduk” savunmaları karşısındaki suskunluğu meraklara hasıl olmadı değil.
Aşkın mekan, zaman
tanımazlığı ile mekanda, zamansız aşka geliş arasında da garip bir denge olsa gerek. Bu da yeni dönem aşk-ı ibadet ya da aşkla ibadet sentezine dair olsa gerek.
Sonuç olarak diyanet gelmiş aşka, diyanetin aşkı bambaşka. Ama hakime hanım ile organize şebeke şefi enişte arasındaki mesajlaşmadan da bol miktarda kutsal temenni çıktığı artık aleni. Dualarla daha bir ulvileşen aşkın mahpustaki tarafı malzemeden ve paradan kaçmamış süreçte. “Yağdır mevlam hediye” modundan hiç ayrılmamış. En dikkat çekenlerinden birisi Rolex saat olmuş. En ucuzunun fiyatının yüz binlerce liralardan başladığı bu model bir saati hiçbir aşık olma ihtimalim olan, hiçbir şekilde hediye etme olasılığım yok. Bu tıkandığım noktada bir umut, diyanete bir göz atayım dedim. Maalesef ve çok
şaşırtıcıdır ki; diyanetin hiç bir merciinde, Rolex ve aşk konulu fetvasına rastlayamadım.
İşte tam da bu esnada; içimde bir fırtına, dilimde ise; “Yakarsa dünyayı, garipler yakar” mırıldanması… Mafya babasına yaslanmaktansa, arabeskin babası Müslüm Gürses’in içli sesinde deva aramak daha ahlaki tercih olabilir. Çünkü Müslüm Baba bu şarkısında alenen isyana davetiye çıkarıyor. İcap etmeyen,
namerttir. Müslüm Baba, büyük aşkı Muhterem Nur’a Rolex almayı aklından dahi geçirmedi. Evlilik kararlarını da şöyle izahlandırıyor rahmetli Nur: “Otelde ayrı odalarda kalmaktan çok sıkılmıştım. Ben teklif ettim.” Her ikisi de aramızda olmamasına karşın, ölümsüz bir aşkı yadigar bıraktılar ölümlüler
dünyasına… Rolex çıkalı beri; sadece aşkın gözü körelmemiş, adaletin de terazisi bozulmuş. Dünyayı yakacak olan garipler ise, “Rolexiz bir aşk pekala mümkün” sloganını ana belgi belleyebilirler. Tabi kişilik, tutum, tepki de; süreçle uygunlaşıyor, örtüşüyor. Rivayet odur ki; Kabineden bir bakan ölüyor.
Yerine atanan milletvekili, müjdeyi eşi ile paylaşma heyecanıyla arıyor.
“Karıcığım bakan eşi olmak ister misin?” Yanıt: “Hangisinin?”
Yüzlerin önemsizleştiği bir yüzsüz mevsimden geçiliyor. Aşkta ruhunu yitiriyor, Rolexe teslim oluyor gibi algılatılsa da; yanıltıcı bir izafi görüntüdür perdeye düşen. O kötülük düşen, “her şey senin için, aşkım” yazılı perde düşer. Aşk tüm anarşizan kimliği ile kapitalizmin Rolex’inden ve adaletlerinin mesajlarından bağımsız kendi perdesini kurar. Aşkın yıkıcılığı biraz da bu sebeptendir. Yani yer yüzünün en ahlaksız, en kanlı, en vicdansız, görüntülerinin düştüğü perdelerini yıktığı içindir.
Cemal Süreya, şiirinde aşka; yıkıcı, bölücü, yasa dışı… anlamları yüklüyor ya. Eksiği var, fazlası yok kesinlikle. Aşk en çok da anarşist olsa gerek. Kural tanımaz, laf dinlemez, kurumlara-kurallara hapsolmaz. Evlilikle beraber sendelemesi de bundan kaynaklı olabilir. Ardına bakmaz, köprüleri attığında geri dönüp yeniden inşa ile uğraşmaz. Eski olanla işi olmaz. Çünkü an be an kendisini yenileme yeteneği kendinden menkuldür. Aşk, Malakan atının yelelerini savura savura dört nala gidişidir. O gidişin önünde hiçbir yalan muhafazakar rüzgarının durma olasılığı yoktur. Atın sahibi, Malakanlar da hayatı en anarşist tarzda yaşadılar zaten. O sebepten Ortadoksluktan atıldılar. Bu bereketli topraklar üzeri, özellikle Kars; değirmende un öğütmeyi, piyanoyu, gravyer peynirini, semaverde çay demlemeyi, düş kırıklıklarında dahi umudu yitirmemeyi, halkların kardeşliğini, dayanışmanın yüceliğini, kardeş sofrasında paylaşmanın lezzetini Malakanlar’dan öğrendi. Vergi vermezlerdi, askere doğaları gereği gitmezlerdi, mahkemelere çıkmazlardı,
akrabalığın yedi göbek ötesinde olması gerekirdi evlenebilmeleri için, mülkiyet ayıplıydı, komünal yaşam mutluluktu onlar için. İnatçıydılar, hayatı kirletmemekte ısrarcıydılar. İyi, doğru, güzel olan da usta birer yürek emekçisiydiler. Malakanlar aşkta ve adalette sorun yaşamaz anarşistti.
Bilinen en popüler Malakan, Tolstoy olsa gerek. Pekin’de kanat çırpan kelebeğin, Arizona’da çöl fırtınası koparmasıdır biraz da anarşi. Kelebek etkisi de diyor bazıları bu duruma. Ama aşk ile anarşinin en uyumlu ve benzeşik halidir bu durum.
Bu kelebek etkisine ve aşk fırtınasına en çok da adaletin ihtiyacı var gibi. O fırtına zaten önüne Rolex saati de, o hakimin mesaj fotoğrafı olan kararları da, fetvaları da, her tür adaletsizliği de önüne katacak, insanlığın ihtiyacı olan vicdan temizliğini yapacaktır. Aşkın yıkıcılığı; eski ve kirli dünya molozlarının temizlenmesi, adaletli bir dünyanın oluşturulması, yeni bir hayatın
inşası içeriklidir. Orada; “Her şey imtiyazlı birisi ya da birileri için değil; yarin yanağından gayrı olan her şey, herkes içindir.”
Adildir yani aşka dairdir.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)