Durakta dikildim bekliyorum, hava buz. Soğukta bekleşen herkesin elinde bi dürbün, hangisi kendi dolmuşu anlamaya çalışıyor. Bi medyum tutsak daha pratik olacak sanırım. Ahan da benim dolmuş göründü ufukta, çaktı..
Durakta dikildim bekliyorum, hava buz. Soğukta bekleşen herkesin elinde bi dürbün, hangisi kendi dolmuşu anlamaya çalışıyor. Bi medyum tutsak daha pratik olacak sanırım.
Ahan da benim dolmuş göründü ufukta, çaktı sellektörü – kaldırdım kolumu, stop! Dolmuşum geldi gelmesine de, hem sevindim – hem dövündüm… Mezbahaya mı gidiyor, hastahaneye mi? Belli değil. Balık istifi millet, içeride ağır bir havasızlık kokusu – her türden nefes.
Hastane!!! Diye belirttim ineceğim durağı bağıraraktan, bastım makineye kartı, bastı gaza söför – tam gaz ileri vınnn!!! Uçan tren gibiyiz maşallah “öyle bir oyuncak var mıdır bilmiyorum, tamamen salladım şu an” bindik bir alâmete gidiyoruz kıyâmete…
Dakika bir – gol bir, herkes herkesle akraba. Düdük kadar küçücük koltuğa gömülmüş kadıncağızın biri, soföre bağırıyor, “şoför bey ağzıma çanta giriyor siz halâ yolcu alıyorsunuz ciyyakınız!”
Hiç oralı değkl soför, homurdanmakla yetiniyor ama takdire şayan bir durum var dolmuşta, oturanlar emniyet kemerini tammış – ayakta duranların sırtında paraşüt, fonda arabekis müzik – kasvet üstüne kasvet. Durakta, okul askılığına dizili gibi bir sürü şey görmüştüm de bu ne demiştim, meğer paraşütmüş – askıda askıda paraşüt. Melek olupta halâ uçamazsak paraşütü açacağız anlaşılan.
“Hastanenin önü incir ağacı” İndik son durakta. Koskocaman kuru – boş bir bina. Dekor – ambians dışında değişen hiç bir şey yok, millet birbirini eziyor poliklinik sıralarında. Diş pllikliniği ve diğer ve bazı bölümlerden randevu alabilmek mümkün değil, “olsun, şunun şurasında Çarşambaya ne kaldı” diyoruz ve rahatlatıyoruz gönlümüzü – varsın geçsin aylar, yıllar.
Elimizde sigara düdük – düüüt! Şifa arıyoruz poliklinik yerine koşarak yetiştiğimiz köhne kantinin duvara bakan buz gibi bahçesinde. Çöp kovaları dolmuş – taşmış, nasıl olsa bakan – tutan da yok, o zaman bırak pisliğini masada, at sigarayı yerlere – söndürmeye bile gerek yok.
“Onun arabası var, özel mi özel…” Hastane özel – Okul özel, caka satarız millete bir güzel. Devletin suyu mu çıktı arkadaş, bu ayrımcılık değil de ne?
“Dünya beşten büyüktür” diyorlar ama dünda kıçı kırık bi holdingden büyük değil her halde.
Size sesleniyorum ey vekiller! Köyleri şehir, şehirleri de köy yapacaksınız! Devlet – özel arasındaki farkı ya eşitleyeceksiniz ya da beceremediğiniz bu işlerden elinizi çekeceksiniz. Özele devrettiğiniz beceri enkâzınızı da bi zahmet finanse edeceksiniz. Unutmayın, bu sizin göreviniz.
Tadı damağımda kaldı… Keşke daha uzun olaydı… Eline sağlık…