Yazarlar

Ağla Sevgili Bodrum Ağla…

Bodrum toprakları; gelenleri; toplumsal genleriyle olduğu değil; uğurladıkları, toprakla buluşturduklarıyla da bereketli, kadim bir zenginlik örtüsüdür. Dün de bu bereketli topraklar; yattığı yerde incitmemecesine tüm sıcaklığı ile Çetin abiyi kabul..

Ağla Sevgili Bodrum Ağla…
Ayhan Karahan

Bodrum toprakları; gelenleri; toplumsal genleriyle olduğu değil; uğurladıkları, toprakla buluşturduklarıyla da bereketli, kadim bir zenginlik örtüsüdür. Dün de bu bereketli topraklar; yattığı yerde incitmemecesine tüm sıcaklığı ile Çetin abiyi kabul eyledi. Aksi olası değil, çünkü yanı başında 40 küsur yıllık yaşam yoldaşı Emel ablamız var. Daha ilk gününden bitimsiz olan sevdaları artık birbirlerine karışacak.

Bereketine doğurganlık kattıkları topraklar üzerinden; begonvil, erguvan, sardunya, zeytin, menekşe olup aşkın rengini çalacaklar kozmik sonsuzluğa. O rengi göğün en ak-pak bulutu karşılayacak, tekrar üzerinize aşkınızın tılsımlı sağanağı olarak düşecek. Yeryüzünde var ettiğiniz güzel, doğru, iyi, yaşama dair hiçbir zerrecik üzerinizden eksik olmayacak Akantlar.

Çok anı biriktirdik be Çetin abi, Cevat Şakir’in; “Gör de yaşa” dediği bu coğrafyada. Şu an istirahatgâhın olan yerin 100 metre kadar deniz tarafında kalan, adalet tesis edildiği varsayılan mekanda da ha keza. Anımsar mısın abi? Seninle o binanın önünden geçerken sormuştum; “Abi adalet tanrıçası Themis oraya niçin sırtını dönmüş?” Sen de: “Sus, sus muzip çocuk” derken gülüşümüz, neşemiz o soğuk binanın pervazlarından içeri sızıyordu.

Bunu kesin unutmazsın can abim; 19 Ocak 2007’de çocuk bir tetikçi tarafından Hrant katledilmişti. Ben de gazetemizin şubat sayısında 301 başlıklı yazı eklemlemiştim. Oradaki 3’e yüklemlediğim anlamı demiyorum şimdi. 0 önlem. 1 kurşun. Yani 301.

En son ben de 301’den ceza aldım o bina içerisinde. Ama o zamanda adalet dağıtılan o mekandan; “gene TCK 301 ihlali var mı” babında ifadeye çağırmışlardı Hrant yazımdan dolayı. Hrant’ın katlinin 2 hafta, yazımı senin yayına koyuşunun 72 saat sonrasıydı. O dönemki basın yoldaşımla bunu senden saklıyorduk. Çünkü kıyameti koparacak, Nazım dizelerindeki muhteşem tariflendirmesi gibi: “Bıraksalar, ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak, ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak…” adaletsizliğin üzerine gidecektin. Bunun içindi sırf saklamamız. Sonra ben ifadeye gittiğimde (Nasıl öğrendiysen artık) odaya süzülüp, “O yazı bana ait. Ayhan’ın ismi yanlışlıkla yazıldı. Bu sayıda onun yazısı yok” deyişin, kaynar suların başımdan aşağı dökülüş anına denk düşer bilesin. Ben şaşkınlıktan henüz kelimeleri ağzımda yuvarlarken zaten karar verici; “Önemli bir durum yok. Dert etmeyin” deyince az buçuk sakinleşmiştin. “Kovuşturmaya yer olmadığına” dair kararın tebliğini aldığımda da, “Oh be Çetin abinin gazabından kurtulduk” demiştim o dönemki birlikte matbaa kokusu teneffüs ettiğim yoldaşıma…

Abi çok güzel gülerdin.

Işıl ışıl olan gözlerinin altındaki gamzenden adeta yeryüzünün tüm aydınlığı içine işlerdi. Ama yokluğunda inan bu kentin içerisine (ha keza benim de) gri bir yalnızlık işliyor. Gidişinle bu kent sadece eksi 1 kişi olmadı ki… Biraz daha öksüz ve ıssız kaldı.

Empati kuruyorum mesela sen yaşasaydın; Yattığın yerin 50 kilometre kadar uzağındaki antik Mylasa’nın şimdiki belediye başkanı, bir yağma projesine ilişkin adeta konsept danışmanı pozisyonuyla tutum sergileyebilir miydi?

Sen uzak kaldın biraz; Ağaoğlu projesi” dediğim. Sen sormaz mıydın ona: “Hangi Ağa’nın, Oğlu’sun” demez miydin? O Milas’ta atılan Tokat’ın şen-şakrak sesi 50 kilometre beride burada yankılanmaz mıydı? Sen derdin vallahi, biz de dedikodunu yapar; “Gene Çetin abi…” derdik.

Güzel gülerdin evet.

Ama iki kez de ağlayışına tanık oldum. Öyle böyle değil. Birisi Emel ablaya “Son veda”, diğeri ise Bodrum çöplüğünde naylon evlerde barınan Viranşehirli çocukları görüşündeydi. Okul, ‘o çocuklar kokuyor’ gerekçesi ile kapısından sokmama kararı almıştı. Sen şaşılmayacak şekilde gene kıyameti koparmıştın abi. O çocukları, o sıralara oturtmuştun. Şu an inşaat halindeki Umurça’daki o okulun önünden geçerken burnumun direği sızlar halen.

O çocuklar okuyarak, büyüyor biliyor musun abi?

Bir de gözünün buğulanmasınaydı tanıklığım. Babamı yitirdiğimde yüreğinden senin Haber 2000 sütunlarına düşürdüğün sözcüklerimi okurken hafif ıslak ve buğulu bakmıştın bana. “Baban çok şanslı, ardında bunların dilleneceği duygular bıraktı” demiştin. Peki ya sen şanssız mısın Bodrum Beyefendisi, can abim?

Ağla sevgili Bodrum ağla.

Gözyaşların ruhunu biraz daha arıtacaktır. Vefada sınır tanımaz, sevgide lodos dalgaların denli coşkun, gök maviliklerine tutkun engin bir bilge geçti bereketli topraklarının üzerinden.

Tarihin babası Herodot tarihe önemli bir sayfa düşürdün an itibarıyla. Ama yanında götürmedi hiçbir şeyi son Karyalı hemşehrin. Bu denize, göğe, kum taneciklerine kattı neyi varsa. Ruhunu, yüreğini, aklını, sevdasını… O da; o güzel atlara binip giden, o güzel insanlar kervanına katıldı.

Ağla Halikanassos ağla.

O gözyaşları sana da, ona da iyi gelecektir. Son Karyalı; senin hiç bir ışıklı gününden, o aydınlık bakışını ve tebessümünü asla eksik etmeyecektir. O nasıl ateş yangını yüreğinin en kıymetli yerine seni koyup, sonsuzluğa yürüdü ise; sen de onun mirasını onurla taşıyacaksın Bodrum…

Ağla sevgili Bodrum ağla.

Bir yanın eksik kaldı ama yüreğin çok zengin kaldı onun kattığı sevgiyle. Üzerinden her sevdalı bulutun geçişinde, her iyot kokulu meltemin yanağını okşayışında o olacak kadim kent… Sense onunla yaşamaktaki kesintisizliğin, sürekliliğin, sonsuzluğun bahtiyarlığında olacaksın o anlarında. Gözünden süzülen son damlan, sürgüne duran begonvil filizine can suyu olacaktır. Son Karyalı ise hiç durur mu? O begonvilin tutunduğu köklerinden; mor, pembe, beyaz, kırmızı yapraklara yürüyecektir.

O begonvile iyi bak Bodrum.

Senden gülümsemesini ve göz kamaştırıcılığını esirgemeyecektir. Her bakışında da; o göz göze gelişin, o muhteşem buluşmanın tadını ruhunda hissedeceksin.

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL